İnsanın önce kahramanları ölürmüş,sonra mesken kurarmış yalnızlıklar..
Yazmayı çok severim aslında,
yazdıklarımın içine yaşanmışlıklarımdan kırıntılar düşürmeyi denerim.
Bir bağ kurmak gerekiyorsa okuyanlarla,
bu bağın gerçekçi olmasını isterim.
Yazmak iç döküştür,rahatlatır insanı.
Öyle bilirdim ben,duyduklarım da bu tezimi doğrulardı genelde.
Ama yanılgılarımı da böyle kavramış biriyim ben.
Yazarken,içimi cümle cümle sayfalara aktarırken
daha çok yara aldığımı fark ettim bir müddet sonra.
Kahramanlarımı ölümsüzleştirmenin yolu
bundan geçer sanmakla alakalı bir durumdur bu.
Oysa hayatın bir masal,
öykü olmadığını gördüğünüz zaman mutsuz sonlara gebe
gerçekçi olayların içindeki ölümlü sevdiklerimin sonunu
belki de ben hazırlıyordum.
Kahramanım dediklerim terk ettikçe beni,
kahramansız bir yaşam istedim onca zaman sonra.
Gidişi sonbahara denk gelen ilk kahramanım babaannemdi ..
Sonbahar hüzünlerimin zamanıydı,biriktirdiğim ne kadar kırgınlık,
hayal kırıklığı,öfke,sevinç varsa sonbaharda hasat ederdim.
Gözyaşlarımın zamansız mekansız aktığı günler haftalar misafir olurdu
bu mevsimde.
Pamuk kalpli,eskimiş zamanların hayatıma vuran ışığı dediğim
ilk sevdiğim kadını kaybedişimin matem zamanıdır sonbahar..
İlk aşk vardır birde.
Zamansız yitirilmiş,çocukça saçmalıklarla eziyet görmüş,
hayatı alabora eden,derin bir kesik.Aşk kesiği..
Canımı en çok yakan,
unutmayı beceremediğim en acı hatıraların yazıldığı bir çocukluk hikayesi..
İlk kahramanımın yaptığı gibi zamansız bir terk ediş öyküsüdür bu,
bir şarkıda alevlenen resimlerde çarmıha gerdiren..
Gül yüzlü bir çocuk yüzüyken hayat,
buruşuk yüzlü aksi bir kadına dönüşmüştü yaşam..
Bir türlü gülmedi yüzüm,
hüzünlerle kaplanmış hikayelerde doğduğumu anladım öl-e-mediğim gün..
İlk sevdiğim adama..
Kız çocukları en çok babalarını severmiş.
İlk dinlenilen masalın seslendiricisi,
ilk kez duyulan kahramanın bedenine girdiği adam.
İlk aşkım,ilk heyecanım babam..
Bozuk aksanlı,sarı saçlı,yeşil gözlü, bir tarafı İngiliz bir tarafı Türk.
Dizlerim ilk kanadığında başucumda olan,
başarısızlıklarımda desteğini en önde tutan,
kalbim kırıldığında kalbimi onaran,
kimi zaman yarabandım kimi zaman sakinleştirici ilacım..
Büyüdükçe kökleri yüreğe daha sıkı sıkı sarılan,
kopması imkansız bir ipin iki ucundan tutan iki yürektik babamla.
Anneme küsmüşlüğüm çok olmuştur da babama hiç olmaması tesadüf müdür,
yoksa kahramanı üzmeme endişesi midir bilmem.
Ne yağmur ne tek bir bulut,güneşli bir hava
Arnavut taşlarla bezeli kaldırımlarda ne bir hüzün ne bir sessizlik
Ağıt yok,ses yok,peri kızının babasını öldüğünden bi haber herkes
Bu bir veda değil,gerçek bir gidiş öyküsü
Korkularımı babamla yenmişimdir hep,
bu yüzen en büyük korkumu asla ona söylemezdim.
Birgün babasızlık gerçeğiyle karşılaşma korkusu.
Gurbete ilk gidişte,sonraki zamanlarda yapılan yolculuklarda,
bıraktığım yerde bana el salladığı duraklarda,
istasyonlarda tekrar geri döndüğümde
ellerini iki yana açmış beni kucaklamak için sabırsızlıkla bekleyeceğini
bildiğimden olsa gerek,bu korku boşluğunu hissetmedim bir an olsa bile..
Şimdi o boşluktayım,
dizlerim kanaya kanaya yuvarlanırken,
ağrılarım tüm vücudumu ele geçirmişken
ne bir ses ne bir el uzanıyor çaresizliğime.
Öldü demek,ne kadar zordur bir kahramanınız için.
Öykülerin yetim kalması,şarkıların ağıtlara dönüşmesi bu yüzdendir.
Babasızlığım, en sancılı düşümün çan sesi oluyor
kiliselerde,yüzünü düşe yatırmışken mum sisinde görmek nasip oluyor insana
o soluk,ruhun çekildiği sureti..
Yarım kalmış bir tümce Repertuarda kendine yer bulamamış bir şarkı
Saksıda kuruyan menekşe
Ahşap koltuğa gömülü bedenOrtak kaderde yol alıyorlar,
Yetimlik dediğin yarası kabuk bağlamayan derin bir yara..
Susuyorum baba yokluğuna
Haykırışlarımı sakladım içerimde bir yerlere
Zaman bu zaman değil,bir gün son gücümle avaz avaz lanet okuyacağım
Gelmişime geçmişime geleceğime..
Sonu olan,üç noktada bitmeyecek bir hikayeydi bu.
Ve öyle de oldu,nokta oldu ölüm,
İlmik ilmik dolandı boyuna ve bir kahraman daha öldü sessizce
ve kendi hikayesinin içinde Hayallerimde Öldün ,
Benliğimde Öldün Baba ..
Seni İçimde Yaşarken ßugün Öldürdüm !..
Yazmayı çok severim aslında,
yazdıklarımın içine yaşanmışlıklarımdan kırıntılar düşürmeyi denerim.
Bir bağ kurmak gerekiyorsa okuyanlarla,
bu bağın gerçekçi olmasını isterim.
Yazmak iç döküştür,rahatlatır insanı.
Öyle bilirdim ben,duyduklarım da bu tezimi doğrulardı genelde.
Ama yanılgılarımı da böyle kavramış biriyim ben.
Yazarken,içimi cümle cümle sayfalara aktarırken
daha çok yara aldığımı fark ettim bir müddet sonra.
Kahramanlarımı ölümsüzleştirmenin yolu
bundan geçer sanmakla alakalı bir durumdur bu.
Oysa hayatın bir masal,
öykü olmadığını gördüğünüz zaman mutsuz sonlara gebe
gerçekçi olayların içindeki ölümlü sevdiklerimin sonunu
belki de ben hazırlıyordum.
Kahramanım dediklerim terk ettikçe beni,
kahramansız bir yaşam istedim onca zaman sonra.
Gidişi sonbahara denk gelen ilk kahramanım babaannemdi ..
Sonbahar hüzünlerimin zamanıydı,biriktirdiğim ne kadar kırgınlık,
hayal kırıklığı,öfke,sevinç varsa sonbaharda hasat ederdim.
Gözyaşlarımın zamansız mekansız aktığı günler haftalar misafir olurdu
bu mevsimde.
Pamuk kalpli,eskimiş zamanların hayatıma vuran ışığı dediğim
ilk sevdiğim kadını kaybedişimin matem zamanıdır sonbahar..
İlk aşk vardır birde.
Zamansız yitirilmiş,çocukça saçmalıklarla eziyet görmüş,
hayatı alabora eden,derin bir kesik.Aşk kesiği..
Canımı en çok yakan,
unutmayı beceremediğim en acı hatıraların yazıldığı bir çocukluk hikayesi..
İlk kahramanımın yaptığı gibi zamansız bir terk ediş öyküsüdür bu,
bir şarkıda alevlenen resimlerde çarmıha gerdiren..
Gül yüzlü bir çocuk yüzüyken hayat,
buruşuk yüzlü aksi bir kadına dönüşmüştü yaşam..
Bir türlü gülmedi yüzüm,
hüzünlerle kaplanmış hikayelerde doğduğumu anladım öl-e-mediğim gün..
İlk sevdiğim adama..
Kız çocukları en çok babalarını severmiş.
İlk dinlenilen masalın seslendiricisi,
ilk kez duyulan kahramanın bedenine girdiği adam.
İlk aşkım,ilk heyecanım babam..
Bozuk aksanlı,sarı saçlı,yeşil gözlü, bir tarafı İngiliz bir tarafı Türk.
Dizlerim ilk kanadığında başucumda olan,
başarısızlıklarımda desteğini en önde tutan,
kalbim kırıldığında kalbimi onaran,
kimi zaman yarabandım kimi zaman sakinleştirici ilacım..
Büyüdükçe kökleri yüreğe daha sıkı sıkı sarılan,
kopması imkansız bir ipin iki ucundan tutan iki yürektik babamla.
Anneme küsmüşlüğüm çok olmuştur da babama hiç olmaması tesadüf müdür,
yoksa kahramanı üzmeme endişesi midir bilmem.
Ne yağmur ne tek bir bulut,güneşli bir hava
Arnavut taşlarla bezeli kaldırımlarda ne bir hüzün ne bir sessizlik
Ağıt yok,ses yok,peri kızının babasını öldüğünden bi haber herkes
Bu bir veda değil,gerçek bir gidiş öyküsü
Korkularımı babamla yenmişimdir hep,
bu yüzen en büyük korkumu asla ona söylemezdim.
Birgün babasızlık gerçeğiyle karşılaşma korkusu.
Gurbete ilk gidişte,sonraki zamanlarda yapılan yolculuklarda,
bıraktığım yerde bana el salladığı duraklarda,
istasyonlarda tekrar geri döndüğümde
ellerini iki yana açmış beni kucaklamak için sabırsızlıkla bekleyeceğini
bildiğimden olsa gerek,bu korku boşluğunu hissetmedim bir an olsa bile..
Şimdi o boşluktayım,
dizlerim kanaya kanaya yuvarlanırken,
ağrılarım tüm vücudumu ele geçirmişken
ne bir ses ne bir el uzanıyor çaresizliğime.
Öldü demek,ne kadar zordur bir kahramanınız için.
Öykülerin yetim kalması,şarkıların ağıtlara dönüşmesi bu yüzdendir.
Babasızlığım, en sancılı düşümün çan sesi oluyor
kiliselerde,yüzünü düşe yatırmışken mum sisinde görmek nasip oluyor insana
o soluk,ruhun çekildiği sureti..
Yarım kalmış bir tümce Repertuarda kendine yer bulamamış bir şarkı
Saksıda kuruyan menekşe
Ahşap koltuğa gömülü bedenOrtak kaderde yol alıyorlar,
Yetimlik dediğin yarası kabuk bağlamayan derin bir yara..
Susuyorum baba yokluğuna
Haykırışlarımı sakladım içerimde bir yerlere
Zaman bu zaman değil,bir gün son gücümle avaz avaz lanet okuyacağım
Gelmişime geçmişime geleceğime..
Sonu olan,üç noktada bitmeyecek bir hikayeydi bu.
Ve öyle de oldu,nokta oldu ölüm,
İlmik ilmik dolandı boyuna ve bir kahraman daha öldü sessizce
ve kendi hikayesinin içinde Hayallerimde Öldün ,
Benliğimde Öldün Baba ..
Seni İçimde Yaşarken ßugün Öldürdüm !..