[INDENT][INDENT]
Bu hayatımın yirmi dördüncü Eylül'ü...
Annemin söylediği ninniler kadar içten ama gökyüzüne uzanan umutlar kadar soğuk ve uzak bir Eylül sabahı...
Odamın ve yüreğimin pencerelerini sonuna kadar açmış; şehri böylesine sessiz böylesine yalnız bulmanın tadını çıkarıyorum... Uzaklardan kulağıma gelen birkaç simitçi sesi de olmasa bu koca binalar arasında bir başıma kaldığımı düşüneceğim... Neyse ki güneş ışıklarıyla günü başlattığı gibi içimi de ısıtıyor ve beni taş duvarların soğukluğundan kurtarıyor...
Her ne kadar gündüzleri bana hayata mahkum olduğumu hatırlattığını bahane edip ruhsuzlukla suçlayarak mutluluk ümitlerimi geceye bağlasam da bugün onun karanlık gecelerden çok daha vefalı olduğunu anladım. Çünkü hiç olmazsa güzdüzleri başımı sonsuz maviliğe çevirdiğimde göremeyeceğim endişesiyle bakmaktan çekindiğim kayıp yıldızlar yok gökyüzünde...
Bu hayatımın yirmi dördüncü Eylül'ü...
İçimin mevsimiyle şehrin mevsimi tam bir uyum içinde bugün...
Sanki bir türlü geçmek bilmeyen zamanlarda zamansız yaşıyorum...
İçimde sadece Eylül...
Eylül rüzgâra kendini kapatıvermiş sararan yaprakların hüznü...
Eylül yüreğimin susuz köşelerinde solmaya yüz tutmuş bir çiçeğin yağmura olan hasreti...
Eylül gözyaşlarına aşina bir mevsimin belki de dökülmemiş tek bir damlası...
Şimdi yüreğim bir hazan mevsimini yaşamak için birinci sınıfa henüz başlayan bir çocuk kadar heyecanlı ve hazır...
İçimde boşalmayı bekleyen gözyaşlarım yüzümde hüznün kenarlarını çevrelediği sınırlı bir tebessüm...
Yorgun sonbahar gecelerinde yine mutluluğuma denk tutacağım birkaç yağmur damlası var hayalimde...
Bir tek hüzne gerek duymuyorum...
çünkü biliyorum ki benim adım "hüzün"
"HAYAT EYLÜL DÜŞLERİYLE DEÄžİL GERÇEKLERİN KATI PRENSİPLERİYLE İŞLER..."
BU YİRMİDÖRDÜNCÜ EYLÜL, BU EYLÜL, HÜZNE ELVEDA DİYE FISILDIYOR..[/INDENT][/INDENT]
Bu hayatımın yirmi dördüncü Eylül'ü...
Annemin söylediği ninniler kadar içten ama gökyüzüne uzanan umutlar kadar soğuk ve uzak bir Eylül sabahı...
Odamın ve yüreğimin pencerelerini sonuna kadar açmış; şehri böylesine sessiz böylesine yalnız bulmanın tadını çıkarıyorum... Uzaklardan kulağıma gelen birkaç simitçi sesi de olmasa bu koca binalar arasında bir başıma kaldığımı düşüneceğim... Neyse ki güneş ışıklarıyla günü başlattığı gibi içimi de ısıtıyor ve beni taş duvarların soğukluğundan kurtarıyor...
Her ne kadar gündüzleri bana hayata mahkum olduğumu hatırlattığını bahane edip ruhsuzlukla suçlayarak mutluluk ümitlerimi geceye bağlasam da bugün onun karanlık gecelerden çok daha vefalı olduğunu anladım. Çünkü hiç olmazsa güzdüzleri başımı sonsuz maviliğe çevirdiğimde göremeyeceğim endişesiyle bakmaktan çekindiğim kayıp yıldızlar yok gökyüzünde...
Bu hayatımın yirmi dördüncü Eylül'ü...
İçimin mevsimiyle şehrin mevsimi tam bir uyum içinde bugün...
Sanki bir türlü geçmek bilmeyen zamanlarda zamansız yaşıyorum...
İçimde sadece Eylül...
Eylül rüzgâra kendini kapatıvermiş sararan yaprakların hüznü...
Eylül yüreğimin susuz köşelerinde solmaya yüz tutmuş bir çiçeğin yağmura olan hasreti...
Eylül gözyaşlarına aşina bir mevsimin belki de dökülmemiş tek bir damlası...
Şimdi yüreğim bir hazan mevsimini yaşamak için birinci sınıfa henüz başlayan bir çocuk kadar heyecanlı ve hazır...
İçimde boşalmayı bekleyen gözyaşlarım yüzümde hüznün kenarlarını çevrelediği sınırlı bir tebessüm...
Yorgun sonbahar gecelerinde yine mutluluğuma denk tutacağım birkaç yağmur damlası var hayalimde...
Bir tek hüzne gerek duymuyorum...
çünkü biliyorum ki benim adım "hüzün"
"HAYAT EYLÜL DÜŞLERİYLE DEÄžİL GERÇEKLERİN KATI PRENSİPLERİYLE İŞLER..."
BU YİRMİDÖRDÜNCÜ EYLÜL, BU EYLÜL, HÜZNE ELVEDA DİYE FISILDIYOR..[/INDENT][/INDENT]