Göz kırpmadan sabahı bekleyişim, karaltılardan hep güzel anlamlar çıkarışım ve senin geçtiğin yollardan geçişim nedendir.
Nisan yağmurlarının kızıl topraklarla buluşmasındaki ilahi ahengi bozmamak için susuşum, benliğimin karanlık yönlerini örtmek için nedensiz kaçışlarım, gençliğimiz gül kızıllığı…
Akşam üstlerinde hep seni bekleyişim, sana olan sevgimi küçük puntularla yazılmış gürültüsüz nağmeleriydi sadece.
Gecenin zifiri karanlığında senin hayalinle yürürken uzattığım yollar gibi düşlerimi de uzatıyorum. Geriye iz bırakmadan. Sokak da yürürken gür bir ışığın şavkını yüzümde hissettim ve karanlığı dağıtmasını bekledim. Ama karanlığı dağıtan gül ışığının şavkı değil onu daha da anlamsızlaştıran bir aydınlık vardı.
Hayalinle yürürken etrafımızda rengarenk cıvıl cıvıl leylaklar, karanfiller, papatyalar, kırmızı güller açıyordu. Bazı günler sonsuz gül bahçesinde yalnız başıma ağlarken gözlerimin ıslaklığına hayalinin dokunmasını istemedim hiç.
Seni gözyaşlarımın kırılganlığıyla yıpratmak istemiyorum. Ancak sende benimle beraber ağlıyordun. Çünkü senin olmadığın yerde ne olmadığımı bilmiyorum.
Ben bu kentin susuşlarını sevdim.
Denize düşen ayın şatafatlı görüntüsünü sevdim.
Bu kentin hangi sokağını adımlasam senin yüzün, kaldırımlarda senin sevdanı adımladım. Baharında acılarına, yazında ağrılarına yürüdüm.
Ben sende bu kenti çok sevdim. Haziranda geldin sen bu kente ben eylülün avuçlarında bıraktım seni...
Sonbaharına yakışırdı en çok mahsun bakışların….
Eylülünde tutuldum, eylülünde tutul istedim sevdaya.
Sararan yapraklarında yeni sevdalar yeşert istedim. Eylül kaçaklarına kapını aç istedim.
Ben sende bu kentin eylülünü sevdim.
Hiç bilmediğin bu kentte gülerdin sen, bir başka açardı gözlerinde üç karanfil. Türküsünü bir başka söylerdi gözlerin. Ben sende öğrendim. Suretin düşerdi denize her gece. Yok olacaksın diye hiç dokunmadım.
Uzaktın bana!
Bir kent uçurumuydun. Ben sende bu kentin uçurumlarını sevdim. Sorgusuz, sualsiz yürüdüğümüz maydanları, çıkmaz sokaklarında sakladığımız anıları, özgürlük için ödediğimiz ağır bedelleri ben sende bu kentin zorlu duraklarını sevdim.
Ulaşılmaz derdim hep. Kentin uzak semtleri gibi uzaktan sevdim.Aynı dildendi türkülerimiz, başka dillerin yalnızlığı düştü payıma. Yaşadım. Kendim diye tanımladığım her şey sendin.
Ben sende tanımladım kendimi. Bu kentte yalnızlığımda sendin, bir kentin enkazı gibi yalnız kalışımı ben sende sevdim. Bu kentte sana dair ne varsa ben sende bu kenti çok sevdim….
kime sorulacağını bilmeden cümleler biriktiriyorum. Niçin yazdığımı bilmeden. Seherler biriktirdim sevgiliye ulaşabilir miyim diye ve dostlar biriktirdim dosta ulaşabilirim diye.
Ama aşklar, aşklar biriktirmiyorum. Ve korkuyorum kalbimin kanamasından artık ve korkular biriktiriyorum sevgilere dair aşk mektupları alıyorum… mektuplar gönderiyorum sevgiliye ama biriktiriyorum, biriktiriyorum içimde vuslatı, ayrılığı, mutluluğu ve hüznü. Kentin arka sokakları da içimde. Ah! Böyle nereye gidilir. “Hangi kentin kapısından girebilirim”
Yar gözlerinden yapılma kentin bulvarlarından girebilir miyim şehre?
Bilirsin ki senden gayri kimsem yok...
Nisan yağmurlarının kızıl topraklarla buluşmasındaki ilahi ahengi bozmamak için susuşum, benliğimin karanlık yönlerini örtmek için nedensiz kaçışlarım, gençliğimiz gül kızıllığı…
Akşam üstlerinde hep seni bekleyişim, sana olan sevgimi küçük puntularla yazılmış gürültüsüz nağmeleriydi sadece.
Gecenin zifiri karanlığında senin hayalinle yürürken uzattığım yollar gibi düşlerimi de uzatıyorum. Geriye iz bırakmadan. Sokak da yürürken gür bir ışığın şavkını yüzümde hissettim ve karanlığı dağıtmasını bekledim. Ama karanlığı dağıtan gül ışığının şavkı değil onu daha da anlamsızlaştıran bir aydınlık vardı.
Hayalinle yürürken etrafımızda rengarenk cıvıl cıvıl leylaklar, karanfiller, papatyalar, kırmızı güller açıyordu. Bazı günler sonsuz gül bahçesinde yalnız başıma ağlarken gözlerimin ıslaklığına hayalinin dokunmasını istemedim hiç.
Seni gözyaşlarımın kırılganlığıyla yıpratmak istemiyorum. Ancak sende benimle beraber ağlıyordun. Çünkü senin olmadığın yerde ne olmadığımı bilmiyorum.
Ben bu kentin susuşlarını sevdim.
Denize düşen ayın şatafatlı görüntüsünü sevdim.
Bu kentin hangi sokağını adımlasam senin yüzün, kaldırımlarda senin sevdanı adımladım. Baharında acılarına, yazında ağrılarına yürüdüm.
Ben sende bu kenti çok sevdim. Haziranda geldin sen bu kente ben eylülün avuçlarında bıraktım seni...
Sonbaharına yakışırdı en çok mahsun bakışların….
Eylülünde tutuldum, eylülünde tutul istedim sevdaya.
Sararan yapraklarında yeni sevdalar yeşert istedim. Eylül kaçaklarına kapını aç istedim.
Ben sende bu kentin eylülünü sevdim.
Hiç bilmediğin bu kentte gülerdin sen, bir başka açardı gözlerinde üç karanfil. Türküsünü bir başka söylerdi gözlerin. Ben sende öğrendim. Suretin düşerdi denize her gece. Yok olacaksın diye hiç dokunmadım.
Uzaktın bana!
Bir kent uçurumuydun. Ben sende bu kentin uçurumlarını sevdim. Sorgusuz, sualsiz yürüdüğümüz maydanları, çıkmaz sokaklarında sakladığımız anıları, özgürlük için ödediğimiz ağır bedelleri ben sende bu kentin zorlu duraklarını sevdim.
Ulaşılmaz derdim hep. Kentin uzak semtleri gibi uzaktan sevdim.Aynı dildendi türkülerimiz, başka dillerin yalnızlığı düştü payıma. Yaşadım. Kendim diye tanımladığım her şey sendin.
Ben sende tanımladım kendimi. Bu kentte yalnızlığımda sendin, bir kentin enkazı gibi yalnız kalışımı ben sende sevdim. Bu kentte sana dair ne varsa ben sende bu kenti çok sevdim….
kime sorulacağını bilmeden cümleler biriktiriyorum. Niçin yazdığımı bilmeden. Seherler biriktirdim sevgiliye ulaşabilir miyim diye ve dostlar biriktirdim dosta ulaşabilirim diye.
Ama aşklar, aşklar biriktirmiyorum. Ve korkuyorum kalbimin kanamasından artık ve korkular biriktiriyorum sevgilere dair aşk mektupları alıyorum… mektuplar gönderiyorum sevgiliye ama biriktiriyorum, biriktiriyorum içimde vuslatı, ayrılığı, mutluluğu ve hüznü. Kentin arka sokakları da içimde. Ah! Böyle nereye gidilir. “Hangi kentin kapısından girebilirim”
Yar gözlerinden yapılma kentin bulvarlarından girebilir miyim şehre?
Bilirsin ki senden gayri kimsem yok...