04-13-2007, Saat: 08:58 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
6,079
-
Konuları:
388
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
Bekliyorum, belki gelirsin diye,
Eğer geleceksen,
Bir nisan yağmurunun, o ılık bulutlarıyla gel...
Yürürken ağaçlara sular, aşkın damarlarımda akarken gel,
Yürürken boş sokaklarda ben, yüreğim sen diye atarken gel,
Yürürken gökte bulutlar, yepyeni baharlarla gel,
Yürürken ağaçlara sular, yürü gözlerimden kalbime kadar.
Bekliyorum, belki gelirsin diye,
Eğer geleceksen,
Bir nisan yağmurunun, o ılık bulutlarıyla gel...
Erikler çiçek açarken, yazı yaban yeşerirken gel,
Son cemresi de düşüp toprağa, toprak buharlaşırken gel,
Yüreğim aşkınla dolup da, özlemin beni ağlatırken gel,
Gel sil gözlerimi, sana en ihtiyacım olduğu zaman gel.
Bekliyorum, belki gelirsin diye,
Eğer geleceksen,
Bir nisan yağmurunun, o ılık bulutlarıyla gel...
Dilek ağacında, çaputlar renk değiştirmeden,
Yatırlarda mumlar tükenip, ışıkları tam sönerken gel.
Göçmen kuşlar yeniden bir bir, sevinçlerle dönerken gel,
Şiirler şarkı olup, sevdalı dillerde söylenirken gel.
Ve, senin için Allah'a açık ellerim yorgun düşerken,
Yok ki derdime ortağım, kendi kendime dertleşirken gel..
04-13-2007, Saat: 09:03 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
774
-
Konuları:
18
-
Kayıt Tarihi:
Apr 2007
-
Rep Puanı:
CAN ILE CANAN
Seviyorlardi birbirlerini
belkide cocukca
fakat yillar sonra dönüstü bu sevgi
büyük bir aska
canan seviyordu cani cilginca
sevmedi bir baskasini ömür boyunca
can liseye baslayinca
kaptirdi kendini bir baska kiza
yillar gecti aradan
canan belkide kudurdu
hayaller belki usanmadan
dedilerki can evleniyormus
kiz istemeye gidecekmis
canan kendisini sanmis
süslenip hazirlanmis
oturmus pencerenin önüne
ha geldi ha gelecek diye
fakat o gelmedi!!!
Sasirip kaldi öylece
anladi kendisi deyilmis
simarik sevgilisiymis
nisan bir aci icindeymis
bütün herkez davet edilmis
nisan oldu bir samata
canan gözyaslarini tutamadi!
duramadi gitti eve kosa kosa
hickiriklara boguldu bos odada
canan felege sitem ediyordu
adeta kader onu tekmeliyordu
komsulari bile aciyordu haline
yalniz onlar deyil, gökteki yildizlar bile
YETER ARTIK BITSIN BU CILE
DÖNECEKSEN DÖN GERIYE
dualar hic fayda etmedi, Can geriye dönmedi
birde canan`dan sahitlik yapmasini istedi
canan istemeye istemeye kabul etti!!
Dügün günü geldi catti
arabalar sokaga yanasti
damatliklar icinde can bir harikaydi
sanki bu bir rüyaydi
canan hala ümitliydi
elleri semadan hic ayrilmiyordu
saatler gecti sel gibi,olmustu artik 12.00
damatta gelip odaya girdi
alkislar salonu inletti
nikah memuru baslatti
sormaya kizdan sonra can`a
can inletti salonu EVET diye
canan`in umutlari birden yok oldu
defterler nikah sahitlerine dogruldu
canan deftere büyük bir nokta koydu
yeni ciftler cikacaklardi kosa kosa
dolasacaklardi arabayla
kimse kalmadi koca salonda
bakiyordu boynu bükük
son gücü ile cikti disariya
gözyaslari süzülüyordu yanaklarindan
bulutlar basladi aglamaya
cilginca kosuyordu kendini bilmeden
bir tren sesi duyuldu caddeden
bir ciglik sesi caddeden aniden!
canan kendini bilmeden!
günes dogarken duyuldu
dediler canan ölmüs, birakmis bizi
tabudun icinde bir melek gibi!
aylar gecti aradan,
kavgalar basladi zaman zaman
bir cocugu oldu ayni canan
benziyordu kasi gözü canana
can kizina baktigi an
icinde birseyler kipirdiyordu
anladi o aslinda canani seviyordu!!!
kavgalar gittikce siddetleniyordu
kizi büyüyüp serpiliyordu
sanki canan ikinci kez doguyordu
bu can`a büyük bir dert oldu
allahin can`a azabiydi bu
can dayanamadi daha fazla buna
asti kendini kuru bir agaca
canan bekliyordu cennet kapisinda!!!
Örnek olsun bu dünyada sevipte ayrilanlara!!
EMEÄžİNE SAÄžLIK CANIMCIM SÜPERDİ
04-13-2007, Saat: 09:24 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
6,079
-
Konuları:
388
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
Şimdi Sen !
... Ve şimdi sen, ne kadarını
anlayabiliyorsun konuştuğumun? Yüzümü saklıyorum,
sesim şaşkın ağır siste. Eğer sana
gelmişsem ben, bu ıslak adayı bırakmış ve
sana gelmişsem, daha gençken ve
parmaklarımda gücüm varken, sana
seni sevdiğimi söylemek için gelmişsem
ve üstelik henüz seni tanıdığımı bile
söyleyemezken. Benim ne kadarımı
anlayabilirsin sen? (Yalnızca renkleri,
eylemi ve açık geceleri ya da senin
tanınabilir yönlerini sevdiğimi mi?)
Bizler yalnızca kahramanları severiz. Ve şanlı
ölümleri savaşlarda. İnemeyeceğimiz duvarlara
tırmanmayı, ardımızdaki bütün köprüleri
bütün dönüşlerimizi havaya
uçurmayı severiz. Bütün geri çekilişleri. Sanki
bir şeyler sonsuza dek değişmez
kalacaklarmış gibi. Ay, sanki her gece
yeniden bizim için doğacakmış da (biz de
onu siperlerimizden seyredebilecekmişiz) gibi.
Sanki, sanki kesin ya da tatlı bir şeyler
varmış gibi hayatlarımızda.
Uzun
kederli
nefesi havanın
yüzümü yalamakta şimdi. Yalanlar,
güçsüzlük ve kendime nefretim.
Sana nefretim, anlayamadığın
için, ya da beni yanlış
nedenlerle aşağıladığın için.
Doğru nedenlerin de vardı. Ve işte hastayım.
Oh, tanrım, ağrılı geceler gibi hastayım. Kararıp sönen
yaşlı kış günleri gibi.
Bir dans
düşünüyorum. Biraz müziğim
olsaydı benim yazabileceğim
bir dans. Ya da sen bana
bir parça yumuşacık müzik
çalabilseydin. Altın rengi
yamaçlarıyla bir Couperin. Saçlarını
kokladığım bir Ravel ya da
parfüm kokuları
arasında bir Debussy.
Neydi beni harekete geçiren? Kendi
sızlanışlarıma kızgın; sakin tadı kederimin.
Rüzgarın dövdüğü yüzüm, başka yüzler,
istek ve etekleri yerleri süpüren tatlı
kibar çinli hanımefendilerle örülü kederim. (Ve
bu benim anlatmak istediğim değildi işte. Ve
ne de senin için istediğim. Müzik bile
değildi, yalnızca alelacele karalanmış bir günün terörü.
Arzular. Sözcükler.
Boşuna. Duyulur bir doyum yok.
Parmaklarımın altı tamamen ışıksız. Oda,
duvarlar; sessiz ve ölümcül.
Müzik yok.
Eğer bir dans
olsaydı. Bizim için
bir dans; ellerin
yüzümde, yüzün ıslak
gözyaşlarından (ya da sessizlik. Bizi
havanın ağırlığında kuşatabilecek. Sessizliğin
yırtılışı, kıpırdayışlarımızın rengiyle
karanlığın yaralanışı! Çıplaklık?
Havaya büyük sıçrayışlar? Geniş ve keskin dönüşler; yaşlı
bir gölün suyunda ayın
bulanık yansıması. İncecik kornet
sesleri ve kahkahalar.
Bunu duyabiliyor musun? Sana
kimin seslendiğini biliyor musun? Beni
tanıyor musun? (Senin
sevgilin bile değilim. Senden, apansız
karmaşandan korkan biri. Yüzüksüz
ellerinden. Gizlenmiş
saçlarından. Sesinden,
gerçek bile olmayan sesinden. Ya da
güzel.
(Şimdiye dek
nelerimiz olduğunu söyleyebilecek
durumda bile değilim. Bir şeyler
sürekli sarmaktalar senin
sözcüklerini. İsteksizlik
gibi bir şeyler.
Gitgide karanlık
bürüyor çevreni. Ve müzik bile
değil bu sözcükler. Hiç bir hareket
yaratamıyorlar bir dans için. (Pencerede
acemice ayakta, ayı
seyrediyorum. Şekilsiz bir duman
gecenin kurşun
rengi zarına
karşı yükseliyor.
Titrek zayıf sözcükler dökülüyor
dudaklarından, zorlukla duyuyorum. Yüzün
sözcüklere dönüşüyor. “Sev beni, hadi
sev beni.” Pencere geceyi
karşılıyor ve her zaman.
Bizim konuşamadığımız zamanlar.
Camın içinden geçen akıyı ne biçimlendirir?
Yalnızca duvardaki
gölgeler. Parmaklarımın
ardında, arduvaz üzerinde
kayan bir cam sesiyle
beni izliyorlar. Sen gecede
haykırıyorsun,
ve yalnızca ay
ses veriyor.
Kırmızı binaların
arasında sıkışmış bir ev. Ve
gecenin soğuğunda bir çan vuruyor. Ay
Kuzey ırmağının üzerine
kurulmuş, hemen altında
mavi bir köprü. Karanlığın içinden
mavnalar ve yaşlıca adamlar
süzülüyorlar. Gözlere
gereksinimleri yok. Usulca
şafağın uzun kara çizgisinde
yitiyorlar. Ayak sesleri, kırılan
kirli dalgalar kıyıda. Karanlıkta
çakan deniz kuşları.
İçerde yalnız oturmaktayım, düşüncelerim
yok. Sana seni düşündüğümü de
söyleyemem. Yalan olur. Öylece
oturuyorum ve gitgide yorgun
düşüyorum. Göğün sabahla
aydınlandığını bile seyretmeye gücüm yok.
ve şimdi,
Uyuyorum.
Beni uyandırmayı başaramayacaksın.,
04-13-2007, Saat: 09:35 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
774
-
Konuları:
18
-
Kayıt Tarihi:
Apr 2007
-
Rep Puanı:
Sensizlikmiş Yalnızlık..!
Bu sevdaya düşmeden önce, bilmezdim nasıl da bir başına kalınır o koskoca kalabalıklarda. Onca insanın ortasında olup da, onca yürekte yer bulup da, nasıl kimsesiz kalınır bilmezdim, gülerdim kahkahayla. Kulak arkası ettiğim sevgiler, ilgiler ve çiçeklerinden önce yapraklarını, dallarını göremediğim ağaçlar, ya da güneş, hep gün batımı denk geldiğim, bu derttendir belki de.....
Yalnızlıkmış sensizlik, bilemedim...
Bilmezdim nasıl da kördüğüm olursun kimsesizliğinle, bu sevdaya düşmeden önce. Koşup koşup da koparmış gibi ipini, bilmezdim nasıl da varamazsın kendine, düşe kalka, yara bere dizlerin dirseklerin. Kan çanağı gözlerin, ağlayamazsın. Her yeni günle beraber sızmak için pencerenden odana, bekliyorum geceyle gündüzün sessiz buluşmasını, gözkapaklarım hasret birbirine, bu derttendir belki de.....
Yalnızlıkmış sensizlik, anlıyorum...
Bu sevdaya düşmeden önce, nasıl da yetmezmiş güç kırmaya zincirlerini bilmezdim, bundanmış kaçamayışım kendime. Ellerime, kollarıma yapışan bir şeyler var, ayak bileklerime kenetlenen eller, bir silkinişle geride bıraktığım kimseler var, bir de yüreğimde yer edenler. Bilmezdim sorumlu dünlerin sorunsuz bir yarın hediye edeceğini bana. Benim yarınlarım onların dünlerine benzemesin diye bekliyorum henüz, ışıyacağım elbet, alacakaranlık vaktidir şimdilik, bu derttendir belki de.....
Sensizlik yalnızlıkmış, biliyorum...
Nasıl da sabahlar gözbebeklerimde biri bilmezdim, bu sevdaya düşmeden önce. Bilmezdim bir adımlık bakış kadar yakınken bana, nasıl da uzak kalırsın. Ah bu mesafe geçer sevdamı da. Ufacık kareler var hayatımdan alınma; kiminde bir kaçamak bakışın, gülümseyen yüzün ya da, şöyle uzaktan yürüyüp gidişin kimindeyse. Öyle büyütürüm ki gözümde, hep gözümde, bu derttendir belki de.....
Sensizlikmiş yalnızlık, bilmezdim...
Gözlerimi bir kırpışımla yanaklarımı ıslatan sanma ki yağmurdur. Onda da bir parça sen var, bir parça düş ve gelecek bir parça. Anlayacağın, üç nokta (...). saçlarımdan tel tel süzülendir yağmur. Nasıl da ıslakmış yaşamak bilmezdim, bu sevdaya düşmeden önce.....
Bu sevdaya düşmeden önce, bilmezdim.....
Sensizlikmiş yalnızlık...
04-13-2007, Saat: 10:00 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
6,079
-
Konuları:
388
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar oldugunu fark
edeceksin...
Sokağa fırlayacaksın... Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da
kaybolacak kadar küçüleceksin...
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan sağlık."
"Yaşamak güzel."
"Boş ver, her şey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın...
Göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında
ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler
başını kaldırıp Ne dedin?" diye sormayacaksın...
Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalikların arasında kaybolmak...
Ikisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtigin yerlerden geçmek isteyeceksin...
Gittiğin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese,kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için direneceksin...
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin....
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiçbir şey oyalamayacak seni...
İlaçlara sığınacaksın...
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
Boğazınn düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin...
Bazen de "Hiç güneş dogmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak
isteyeceksin...
Nafile...
Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark
edeceksin...
Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacağını bile bile...
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
Yüreğin burkulacak...
Canın yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanip tutuşacaksin...
Defalarca aradiği günlerin kiymetini bilmediğin için kendinden
nefret edeceksin...
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksın...
Buna yasamak denirse...
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar oldugunu fark
edeceksin...
Sokağa fırlayacaksın... Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da
kaybolacak kadar küçüleceksin...
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan sağlık."
"Yaşamak güzel."
"Boş ver, her şey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın...
Göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında
ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler
başını kaldırıp Ne dedin?" diye sormayacaksın...
Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalikların arasında kaybolmak...
Ikisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtigin yerlerden geçmek isteyeceksin...
Gittiğin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese,kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için direneceksin...
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin....
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiçbir şey oyalamayacak seni...
İlaçlara sığınacaksın...
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
Boğazınn düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin...
Bazen de "Hiç güneş dogmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak
isteyeceksin...
Nafile...
Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark
edeceksin...
Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacağını bile bile...
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
Yüreğin burkulacak...
Canın yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanip tutuşacaksin...
Defalarca aradiği günlerin kiymetini bilmediğin için kendinden
nefret edeceksin...
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksın...
Buna yasamak denirse...
Razı mısın bütün bunlara...?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
O halde aşık olabilirsin..
04-13-2007, Saat: 10:13 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
774
-
Konuları:
18
-
Kayıt Tarihi:
Apr 2007
-
Rep Puanı:
:.essiz akar benim gözyaslarim :.:
yine heryerde sessiz gözyaşlarım..
keşkeleri yok edemiyorum, korkuyorum !!!
ınancım kalmadı benim hiç bir şeye..
ve "hiç" olan bir şeye..
sessizlik hakim geceme..
biraz da sensizlik..
gözyaşlarım akıyor içime..
damarlarımda dolaşıyor sen'li sensizlik..
ve yüreğim bitik...
sen yoksun ya yanımda,adın olmuş "yitik"...
bak !!..
yanaklarımda arama yaşları..
gözlerime bak...
yüreğime bak usul usul..
oysa ne çok söyleyeceklerim vardı sana..
ne çok isyanlarım ve ne çok savaşlarım vardı yarıda bırakıp kaçtığın...
rövanşını yapacağımız turnuvalar vardı epeyce..
toplamı sıfır olan "biz"in çıkanından "ben" kalıyordum..
kaç gece indirdim yıldızları yeryüzüne..
ve kaç gece saklambaç oynadık seninle ...
ben hep ebe oluyordum..
sen karanlıktan korktuğun halde en kuytu köşeye saklanıveriyordun..
ve sobe yapıp gidiyordun,bir elveda bile demeden !
ne ben görebiliyordum seni;ne de sen görebiliyordun..
seni özleyen beni...
oysa..
oysa ne çok oyunlar biliyordum..
korkuyordum söylemeye...
belki bunlarda da çekip gidersin diye..
ne çok sessiz gözyaşları biriktirdim içimde..
sadece sen görmeyesin diye..
ve gittin...
oysa ne çok ağladım yokluğunda..
sana farkettirmeden...
ve sensizliğin acısına inat..
bir damla gözyaşı dökmeden...
_yanağıma değil,gözlerime bak..!_
04-13-2007, Saat: 11:10 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
774
-
Konuları:
18
-
Kayıt Tarihi:
Apr 2007
-
Rep Puanı:
SEVMEK NEDENSİZ BAŞLAR
Sevmek nedensiz baslardi, iste bu yazida öyle basladi, önce kagidi sevdim serdim önüme, sonra kaleme sevdalandim aldim elime ve hiç nedensiz basladim süt beyaz kagida yüregimi çizmeye...
dört yillik sevmeye adanmis bir maziyle dikildi karsima yüregim, hatta taa ruhlar aleminde ögrenmisti sevdalanmayi, önce sevgilerin en büyügünü içine yerlestirmisti tanrıya duydugu, ki onun sevgisinden razi gelmemismiydi dünyaya imtihan için gönderilmeye... Sonra ruhunun bedene sarilma zamaninda bulundugu kutsi bedene sevdalandi, onun varligi için tüm çabalari sarfeden kisiye adini bile bilmedigi, sonralari anne demeyi ögrendigine... Gözlerini ilk açtiginda onu ürküten dünyayi tanidikça sevdi, tanidikça sevmekten vazgeçti...
Büyüdü, büyümeyi sevdi. Yürüdü, yürümeyi. Aglamayi bile sevdi zor zamanlarinda,yanlizligi sevdi kalabaliktan sikildiginda, ve kalabaligi yalnizliktan korktugunda... Oyuncaklari oldu, barbisini sevdi ama onunla oynamayi degil! Arkadaslari oldu birsürü sevdi onlarida kimileri çoktan unutmus olsalarda, Sevmekten vazgeçmeyenlerini sevdi, Dost bildi! Dost bildikleri de unuttu kime zaman, çekip gitti... Çekip gitmeyi degil kalmayi sevdi, kalip sevmeye devam etmeyi...Sevmekten hiç vazgeçmedi!
Bir gülü sevdi; dalinda duran, mevsimleri; dogayi zaman içinde renkten renge boyayan, mektuplari; uzak diyarlarda sevilenlerden birkaç satira sikistirilmis özlemleri tasiyan, dogayi, hayati, varligi, yoklugu hepsini sevdi iste... Parkta oynayan çocugu sevdi, dolmusta yanina oturan yüzüne bile bakmadigi kizi, yasli bir teyzeyi yer verdigi...Sevdi iste nedensiz...
Asik olmayi sevdi sonra, içine oturan o duyguyu, o delirten, bir anda terletip bir anda üsüten, ellerini titreten, yüregini sizlatan, aklini basindan alip uzak diyarlara tasiyan, özlemleri kavurup kavurup sicak sicak yüregine döküp daglayani, aglatani, güldüreni... Sevdi hiç pes etmedi, nedensiz basladigi yolculugunda yol almaktan vazgeçmedi... Sevdi, Sevdi, Sevdi...
Gün oldu kapiyi sabir çaldi,hiç tereddütsüz buyur etti içeri, "Beni misafir etmen gerek ne zaman gidecegime ben karar verecegim" dedi! En güzel minderlerini serdi yere, oturttu onuda kösesine... Evet ya sabretmeyide sevdi hala oturuyor minderinde...
Herkese yer var yüreginde! Aci çekmeyi bile sevdi bu divane yürek güzel günlerin kiymetini bilmek ugruna...
Hiç nedeni olmadan, içinde bir parça gaye gütmeden, çikar büyütmeden Sevdi ,Seviyor, Sevecek... Eger birgün vazgeçerse bu sevdadan iste o vakit bilinsin ki yüregim son nefesini verecek...
04-13-2007, Saat: 11:11 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
774
-
Konuları:
18
-
Kayıt Tarihi:
Apr 2007
-
Rep Puanı:
04-13-2007, Saat: 11:11 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
774
-
Konuları:
18
-
Kayıt Tarihi:
Apr 2007
-
Rep Puanı:
Artık hayatımda keşke dediğim onlarca şey var. Ve ilk seninle başladı bu serüven. Keşke..keşke..keşke.. Hepsini sıralayamam elbette tek tek. Ama içim yığınla keşke dolu. En çok da sen. Seninle doldu yine içim.
Bugünlerde böyle işte, hasretine hergün bir yenisini daha ekliyorum. Sanırım mevsimden.. kış geldi ya, kar başladı artık. Ama artık sen yoksun...Onca zamana rağmen ben yine de alışamadım yokluğuna. Yağmurlar bana hep seni hatırlatıyor ve gözlerim yine pencerede asılı kalıyor. Hani olur ya belki yine...olmaz ya, neyse işte!..
Ben istemiştim oysa gitmeni. O da bir keşke ya ..neyse. Gidişinin birşeyleri düzeltmeyeceğini biliyordum aslında. Benimki "bizim" hayatımızı koruma çabasıydı..doğru olandı..Biliyordum ama, canım birgün ellerini tutmak isteyecekti, birgün üşüyecektim.. Gerçi bu titreme nöbetleri hayatımın daha kaç yılını alır bilmiyorum. Zaman öylece akıp gidiyor. Herşey değişiyor, ben değişiyorum. Seninle kopup gittiğimizden bu yana birçok şey değişti hayatımda. Sen değiştin, içimdeki yerin de..
Özlüyorum seni sadece, yokluğunsa hala alışmaya çalıştığım bir olgu bunca zamandan sonra bile.. Sen geçmişimin bir parçası oldun artık. Sana dair herşeyi yaşattım, hepsi hafızamda yaşadıklarımızın. Ama sen olmayınca, yüzünü hatırlamakta zorluk çekiyorum zaman zaman. Sana hiç benzemeyen fotoğrafına bakıp, aklımdaki parçalarını birleştirmeye çalışıyorum o zamanlar..
Bugünler böyle işte..Üşüyorum..hem de çok..Çok kırgınım.Sana dair çok şey var aslında içimde anlatmak istediğim. Nasıl anlatılır bilmem ki; "Seni çok özledim!" desem ya da "seni çok seviyorum" desem yetmeyecek içimdeki boşluğa. Susuyorum! Yine susuyorum ama bu kez gözlerinin içine bakamadan. Gözlerini getirmeye çalışıyorum aklıma...olmuyor. Tek hatırladığım gözlerinin güzel olduğu.. "
04-13-2007, Saat: 11:12 PM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
774
-
Konuları:
18
-
Kayıt Tarihi:
Apr 2007
-
Rep Puanı:
Yağmurdan sonra sessizlik, derin bir boşluk… Sonsuz bir karanlık bu. Tarif edilemez bir duygu. Yalnız, harabe, hayalet, bomboş bir şehirde tek başına; kalbi ile beyni arasında sıkışmış bir şekilde. Bir hayal dünyasında umutsuzca. Bir yolun geri dönülmez sonu. Son sürat kalp atışlarının normal bir hıza dönüşü. Kanının donması, sabrın son haddi. Gözyaşı dökmeden, ses çıkaramadan hüngür hüngür ağlayabilmek. Üzerinden inanılmaz bir yükü atıp kuş gibi hafiflemek: istenmeyen bir hafiflik, büyük bir boşluk... Bomboş bir beyin içinde sadece izler, anılar ve bir de görüntü. Acı veren, verdiği kadar da hoş gelen, aranılmak istenen bir görüntü...
Artık yeni bir dünya, gökkuşağının iki ucundan birine doğru bir yürüyüş, arayış, aranış... Artık, anıları, görüntüleri veya bir şeyleri değil aşkı arayış. Aşka aşk. İlk aşka aşk. İlk aşkın küllerine aşk. Hayatın değil de, aşkın anlamının keşfi. Aşkın analizi... Başka ne olabilirdi ki?..
...ve artık parçaların yerine oturması, gözlerin bir süre sonra karanlığa alışıp görmesi gibi... Daha sakin bir kafayla, ama bütün çabaların boşa çıkması. Bir anlık umutsuzluk, sonra tekrar diriliş ve tekrar umutsuzluk, ve sonunda melankoli. Artık aşık olamayacağını zannetmek ve günün birinde bunun yanlışlığının farkına varmak: Kalbinin ağırlığını tek başına taşıyamayacağını anlamak; çaresi, ya onu durdurmak ya da paylaşmak...
Zaman... Yalnız, harabe, hayalet, bomboş şehirde yavaş yavaş normale dönüş. İnsanlar, hayatlar, aşklar, kalabalıklar... Rastlantılar, aydınlıklar, karanlıklar... Hayatın normal akışındaki her şey.
Sonunda olgunluk... Sabrın ardından gelen bir histeri ve olgunluk. Melankolilerin sonuçlarına katlanamamak ve birçok zıtlık. Bütün bunlardan bir sonuç çıkarmak ve adına tecrübe demek, "Tecrübe; silgisiz yazı yazma sanatı".
Boşa geçen zamanlar, boş bir çaba: "İçindeki çocuğu uyandırma çabası". Son bir şok daha, umutla... Ve gerçekler; acısıyla, tatlısıyla kabul edilemeyen gerçekler. Aşk, sevgi, sevinç, üzüntü, oyun, karmaşa, gözyaşı ve melankoli derken sonsuz bir döngü. Tâ ki yeni bir aşka kadar...
|