Pencereden bakıp da göremediğim şeyler vardı!.. Herkes kendi penceresinden bakıyordu ve yalnızca görmek istediklerini görüyordu. Oysa dünya bu kadar, pencerenin sınırları kadar olmamalıydı. Sınırların dışındaki dünya bize ait değil miydi?
Pencerenin büyüklüğü de bize sorulmadan ayarlanmış, bizden yalnızca dışarı bakmamız istenmişti. Görmek isteyip de göremediğimiz gerçekler bizim gerçeklerimiz değildi…
Tek pencereden bakmak da doğru değildi … ama doğru olmayan bunca cevap arasında kim penceresini başkalarıyla paylaşırdı ki….
Benim pencerem…
Uzak bir pencereydi güneş ışıklarına, kar tanelerine, yıldızlara… hiç aydınlanmayan bir karanlıktı o pencereden görünen… Ama her karanlığın ardında bir aydınlık gizlenirdi, biliyordum. Karanlığı yırtarcasına bakmaya devam edecek ve karanlığın içinden aydınlığı çıkaracaktım. Yıllar sonra yıpranmış, bıkmış, belki tükenmiş olsam bile…