hiçbir duygumu ertelemedim ben. yaşayacağım hiçbir şeyi sonraya bırakmadım. sonra diye bir şeyin olmadığını biliyorum çünkü. hep yarına dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanları beklemek benim işim değil.
aşk zamana meydan okur ama sen karşı koyamazsın ona. orada durup öylece bekleyemezsin geleceği. bir adım atmalısın, bir el uzatmalısın aşka doğru. aşkın anahtarı cesaret değil mi yar? cesur olmak gerekmez mi bir sevdayı yaşamak, bir sevdayı büyütmek için? kaç gece yalnız geçti hesaplasana...
kaç gece bir sonraki günü düşünerek geçti. neler yapabilirdik, neler yaşayabilirdik düşünsene... her sabahı birlikte karşılamak vardı seninle. gözünü açar açmaz ilk gördüğün şey ben olurdum ve sen benim yüzümde mutluluğu görürdün.
bu kentin her yerinde, herkesin içinde el ele dolaşabilirdik. girmediğimiz sokak kalmazdı. bakışlara aldırmadan sokağın ortasında sarılıp öpebilirdim seni. bir şarkıyı sözlerini bilmesek bile bağıra çağıra söyleyebilirdik. sonra bir filme gider, bir kitap okur, denize bakar, bir martının bir lokma simit kapabilmek için vapurların peşinden bıkmadan uçuşunu izleyebilirdik. paylaştığımız her an beynimize bir daha çıkmamak üzere kazınırdı.
özlerdik birbirimizi delicesine. bir saati yalnız geçirsek, bir sonraki saati iki saatlik yaşardık. yaşayamadığımız o bir saatin acısını çıkarmak için. peki biz ne yaptık? aşkı bir bekleyişin sırtına yükleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. her an aşkı yaşamak varken, her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken, bu yolda birer kaşif olmak varken sürgünleri yaşamaya mahkum ettik birbirimize.
bu sürgünlüğe son vermenin zamanı geldi artık. sana huzur vaad etmiyorum. aşkta huzur arayan yanılır. ben tutkunum, en koyu, en deli sevdanın sözcüsüyüm. onlar adına konuşuyorum. yarını olmayan zamanlarda hiçbir şeyi düşünmeden erimek adına konuşuyorum.
gözlerinin içine bakıp SENİ SEVİYORUM demek istiyorum. aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan gidebildiğin yere kadar gitmek istiyorum. kokunu içime çekmek, teninin sıcaklığıyla irkilmek istiyorum. yaşama senin adınla anlam katmak, mutluluğu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.
aşk zamana meydan okur ama sen karşı koyamazsın ona. orada durup öylece bekleyemezsin geleceği. bir adım atmalısın, bir el uzatmalısın aşka doğru. aşkın anahtarı cesaret değil mi yar? cesur olmak gerekmez mi bir sevdayı yaşamak, bir sevdayı büyütmek için? kaç gece yalnız geçti hesaplasana...
kaç gece bir sonraki günü düşünerek geçti. neler yapabilirdik, neler yaşayabilirdik düşünsene... her sabahı birlikte karşılamak vardı seninle. gözünü açar açmaz ilk gördüğün şey ben olurdum ve sen benim yüzümde mutluluğu görürdün.
bu kentin her yerinde, herkesin içinde el ele dolaşabilirdik. girmediğimiz sokak kalmazdı. bakışlara aldırmadan sokağın ortasında sarılıp öpebilirdim seni. bir şarkıyı sözlerini bilmesek bile bağıra çağıra söyleyebilirdik. sonra bir filme gider, bir kitap okur, denize bakar, bir martının bir lokma simit kapabilmek için vapurların peşinden bıkmadan uçuşunu izleyebilirdik. paylaştığımız her an beynimize bir daha çıkmamak üzere kazınırdı.
özlerdik birbirimizi delicesine. bir saati yalnız geçirsek, bir sonraki saati iki saatlik yaşardık. yaşayamadığımız o bir saatin acısını çıkarmak için. peki biz ne yaptık? aşkı bir bekleyişin sırtına yükleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. her an aşkı yaşamak varken, her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken, bu yolda birer kaşif olmak varken sürgünleri yaşamaya mahkum ettik birbirimize.
bu sürgünlüğe son vermenin zamanı geldi artık. sana huzur vaad etmiyorum. aşkta huzur arayan yanılır. ben tutkunum, en koyu, en deli sevdanın sözcüsüyüm. onlar adına konuşuyorum. yarını olmayan zamanlarda hiçbir şeyi düşünmeden erimek adına konuşuyorum.
gözlerinin içine bakıp SENİ SEVİYORUM demek istiyorum. aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan gidebildiğin yere kadar gitmek istiyorum. kokunu içime çekmek, teninin sıcaklığıyla irkilmek istiyorum. yaşama senin adınla anlam katmak, mutluluğu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.