Yüreğime serin nefeslerin üflenirken pes ediyor yalnızlığım. Anlamlar bir bir yerine gelirken, “yalnızlığım” yok olmaya mahkum… Nefes kadar yakınken, hasret kadar uzaksın bana, ey aşk! Beraberinde yalnızlığım/n/ı getirmek de niye?
Kor ateşler içinde yanmak… Vuslatıma adım adım yaklaşırken düşüyorum kör kuyuların dibine. Melek diliyorum; kanatlansın da beni tutsun diye. Kör kuyularda Yusuf olmak belki; olabilmeyi bile hayal etmek belki de… Yusuf kör kuyulara düştü de, kör kuyu yakıştıramadı ya kendine, Yusuf’u… Aynı şey mi dersin, bizimki de?
Aşk! Kendini yüreğime attın da, ben mi yakıştıramıyorum kendimi sana? Ben’i mi bilmiyorum ben burada? Yakışmayan hangimiz? Veya yakıştıramayıp da kendisine zulmeden?
Karanlık gecelerde yol alıyor yüreğim… Taşımaya mecali yok aşkı –seni- da, aşka yazılanı –beni- da…
Hür bıraksam seni, bana ey aşk! Korkarım yine “sen” dersin de, yakıştırma’ya adım atmaz yüreğim!
Vuslatıma yakınken savur küllerimi! Küllerin ben’i ben’den çalmakta, aşk!