Ben sana kıyamam
Kıymış mı Âdem Havva’ya, Ferhat Şirin’e
Yok, ne Âdem’in ne de elmanın suçu, şeytan bile günahsız sayılır aslında. Yok mu o aşk denilen yosma, hepsi onun suçu…
Dağ deldirir adama, adamlığı gider elinden, unutursun seni unutmayacakları mesela, hatıra falan dinlemez, bir eski fotoğraf karesinde yaşamaz, o hep tutkuludur, o hep yalancı güzel. Olmayan ayaklarla koşturur, olmayan gözlerle baktırır, olan yürekleri olmadık sevdalara yaktırır. Uyanırım deme, sabah koynunda bir masum yılandır. Geceler esner, esner kopacak sanırsın sabrın inceldiği yerden kopar kimi zamanda, ama o aşktır meraklandırır, heyecanlandırır, bekletir. Dünyaları var eder, bir avuç toprakla kandırır.
Fazla naz âşık usandırır, ama aşk usandırmaz. Aşkı hiçbir azap uslandırmaz, korkutamaz hiçbir yalnızlık, hiçbir ayrılık ümidini kesmez.
Her gözyaşında pusuya yatar, iyileştikçe eski yaralar, girer kanına tel, tel saçların büyüsünde. Merhabalarla medet umdurur, bir bakış için kısalır bitmeyen yollar.
Uçtuğunu sanırsın, süründüğün yollarda, Zindan sevdalarda duyulmaz özgürlük nidaları. Ne idim denmez, neyim denir. Ne olduna cevap bellidir;
Âşık oldun.
[SIZE=4]Ben sana kıyamam. Ben aşığım sana. Sen olunca ben âşığım, âşıkım, aşkım.
Aşkım ben, sana hayallerle gelen. Sorgusuz, sualsiz, hesapsız ve acımasız çekip giden.
[/SIZE]
Aşkım ben, sana kıymayan. Benim olmak uğruna yaşamaktan caydıran