Özledim" deriz bazen.. Çoğunlukla "seviyorum"lar kadar hızlı ve kolay tüketiriz "özledim"leri, oysa ki ne büyük haksızlık ederiz bu kelimelere. Sert sessizler içermediklerinden belki, bir çırpıda çıkarlar ağzımızdan, sanki bir görev yerine getirmek için harekete geçmiş askerler gibi.. Basit, duygusuz, görevine odaklanmış askerler. Ama anlamları kendilerinden büyüktür bu kelimelerin, bilemeyiz kıymetlerini. Harcarız bozukluk gibi.. Kuru düşük bozukluklar gibi.
Ben özlüyorum biliyor musun? Hem de pek çok şeyi. Delilikten bahsetmiştim, bazen aklımın başında olduğu zamanları özlüyorum. Evet, dert ve tasa boğuyordu beni ama salt ehliyetsizlik de çok matah değilmiş. Belki de "farkındalık" özlediğim, bilmiyorum. Ne çok şeyi bilmiyorum, değil mi? Bilsem ne olacaksa.. Laf işte. Sanki bildiklerimden dolayı çok huzurluyum da...
Huzur dedim de, aklıma ne geldi bak.. Yahu, ben gerçekten huzuru özlüyorum. Hem de nasıl bir şey olduğunu bilmeden özlüyorum. Mutlaka huzurlu olduğum anlar olmuştur ama o kadar kısa sürmüşler ki, anlayamamışım. 3 yaşındaki bir çocuğun elindeki son model bilgisayar kadar anlamsız geçmiş benden huzur. Aslında gözlerim kapalı değildi; yani görsem tanırdım, bilirdim, hatırlardım. Hayat işte. İnsanı öyle bir hale sokuyor ki, hissettiklerini bile bilemez oluyorsun. Düşündükçe derinlere gömülüyor, gömüldükçe zırvalamaya başlıyorsun; başlıyorum. Halbuki şöyle huzurlu bir an yakalasam tüm uçuşan diğer anlar içinden, kimbilir ne kadar iyi bakardım o ana. Öper, okşar, kimselere vermezdim. Kıymetlim olurdu, hiç bırakmazdım. Ama nerede...
Hakikaten neredesin sen? Ben seni bu kadar özlerken, senin için aklımı yıkıp yeni baştan kurarken, sen neredesin? Çok mu uzaktasın, yoksa içimdesin de ben mi göremiyorum seni? Gözlerim kararıyor bak, sanırım iyi değilim son zamanlarda. Öyle çok özledim ki seni, "özledim" kelimesi çok zavallılaşıyor söylerken, benden bile çok.
Peki, sen de beni özledin mi?
Ben özlüyorum biliyor musun? Hem de pek çok şeyi. Delilikten bahsetmiştim, bazen aklımın başında olduğu zamanları özlüyorum. Evet, dert ve tasa boğuyordu beni ama salt ehliyetsizlik de çok matah değilmiş. Belki de "farkındalık" özlediğim, bilmiyorum. Ne çok şeyi bilmiyorum, değil mi? Bilsem ne olacaksa.. Laf işte. Sanki bildiklerimden dolayı çok huzurluyum da...
Huzur dedim de, aklıma ne geldi bak.. Yahu, ben gerçekten huzuru özlüyorum. Hem de nasıl bir şey olduğunu bilmeden özlüyorum. Mutlaka huzurlu olduğum anlar olmuştur ama o kadar kısa sürmüşler ki, anlayamamışım. 3 yaşındaki bir çocuğun elindeki son model bilgisayar kadar anlamsız geçmiş benden huzur. Aslında gözlerim kapalı değildi; yani görsem tanırdım, bilirdim, hatırlardım. Hayat işte. İnsanı öyle bir hale sokuyor ki, hissettiklerini bile bilemez oluyorsun. Düşündükçe derinlere gömülüyor, gömüldükçe zırvalamaya başlıyorsun; başlıyorum. Halbuki şöyle huzurlu bir an yakalasam tüm uçuşan diğer anlar içinden, kimbilir ne kadar iyi bakardım o ana. Öper, okşar, kimselere vermezdim. Kıymetlim olurdu, hiç bırakmazdım. Ama nerede...
Hakikaten neredesin sen? Ben seni bu kadar özlerken, senin için aklımı yıkıp yeni baştan kurarken, sen neredesin? Çok mu uzaktasın, yoksa içimdesin de ben mi göremiyorum seni? Gözlerim kararıyor bak, sanırım iyi değilim son zamanlarda. Öyle çok özledim ki seni, "özledim" kelimesi çok zavallılaşıyor söylerken, benden bile çok.
Peki, sen de beni özledin mi?