Tam teslim olduk sanırken ekran­daki çerçöpün hükümranlığı­na, yağmurlarla gelen bir şiir, aniden geceye sızıp can suyu veriyor kurak ruhlarımıza:
"Gözyaşlarının gücü vardı eskiden" diyor Adnan Özer, "ırmak yüklü adamlardık, tuz katarlarının ardınca giden/gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden/açılırdı hayal, tu­zun suda bukağısı çözülürken"
Şiir çekip alıyor bizi gömüldüğümüz seviye­siz bataklığın kucağından
Dizelere yapışıp ayaklanıyoruz
Meğer ne çok olmuş O'nu kovalı hayatımız­dan
Ne çok olmuş, uykuda bir sevgilinin alnına bir minik buse, sofranın kenarına bir küçük mum kondurmayışımız
Abdülhak Hamid, kendisinden 40 küsur yaş küçük Lüsiyen'ine yazdığı mektuplara "Bahar-ı Ömrüm" diye başlıyordu:
"Bahar-ı ömrüm; aşk bir maniadır ki ya aş­mak veya tahrip etmek lazım; yahut da huzu­runda kalmak ve yok olmak"
Biz, tahrip ettik o "mania"yı; huzurunda kalmanın bedelini göze alamadığımızdan
O yüzdendir "ömrümün baharı" diye başla­yan mektuplar almamamız nicedir
Sevdiğine "Yüreğim" diyen o tılsımlı zerafeti yitirdiğimizden beridir, burkulmaz oldu yü­reğimiz bunca nefretin karşısında
Gözyaşlarımız gücünü kaybetti
Şimdi şairler ağlıyor bizim yerimize, bizim halimize
Yeni yetmeler şarkı sözü ezberliyor artık, taşlama yerine küfür, seranad yerine taciz
Felaket haberlerine alışırken şehir, "dilsiz bir kuytuda ölüyor şiir"
"Şiir toplumdan kopmuyor, asıl toplum şiir­den kopuyor" demişti Tuğrul Tanyol, birkaç yıl önce, yaklaşan bir ihaneti haber verircesine..
Şiir, popüler kültür gibi lümpenleşmeyle uzlaşmamış, direnmiş ve belki de o yüzden oku­runu yitirmişti.
Akın akın loto kuponu doldurmaya koşan bir kalabalığın ardından dizeler haykırmak, ancak bir şairin göze alabileceği bir soylu dire­niş, bir nafile çabaydı
Duymadı toplum...
Ucuz pop şarkıları söyleyerek başıbozuk bir dere gibi akarken, önüne kattı sanattan yana ne varsa; bir tek şiir hariç..
Şiir, soylu bir çınar gibi direndi köklerini oyan bu sele..terkedilmiş bir sevdalı gibi ya­payalnız ama mağrur durdu tarihin akışına inat...
Ve sonunda bir o kaldı soysuzlaşan ruhları­mızı avutacak...
Haydi bir şiir okuyun bugün
Bunaldıysanız haberlerin aleladeliğinden, sıkıldıysanız şarkıcı dedikodularından, futbol­cu fıkralarından, lotaryayla köşe dönme he­saplarından, bıktıysanız ekranların, sayfaların işportacı ağızlarından gelin, siz de şiire sığı­nın
ve hatırlamaya çalışın bir zamanlar nasıl, "ırmak yüklü adamlardık, tuz katarlarının ardınca giden../Yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden/yetim insan, toprağın vicdanıyla doyardı/gözyaşlarının gücü vardı eskiden"
Can DÜNDAR
"Gözyaşlarının gücü vardı eskiden" diyor Adnan Özer, "ırmak yüklü adamlardık, tuz katarlarının ardınca giden/gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden/açılırdı hayal, tu­zun suda bukağısı çözülürken"
Şiir çekip alıyor bizi gömüldüğümüz seviye­siz bataklığın kucağından
Dizelere yapışıp ayaklanıyoruz
* * *
Meğer ne çok olmuş O'nu kovalı hayatımız­dan
Ne çok olmuş, uykuda bir sevgilinin alnına bir minik buse, sofranın kenarına bir küçük mum kondurmayışımız
Abdülhak Hamid, kendisinden 40 küsur yaş küçük Lüsiyen'ine yazdığı mektuplara "Bahar-ı Ömrüm" diye başlıyordu:
"Bahar-ı ömrüm; aşk bir maniadır ki ya aş­mak veya tahrip etmek lazım; yahut da huzu­runda kalmak ve yok olmak"
Biz, tahrip ettik o "mania"yı; huzurunda kalmanın bedelini göze alamadığımızdan
O yüzdendir "ömrümün baharı" diye başla­yan mektuplar almamamız nicedir
Sevdiğine "Yüreğim" diyen o tılsımlı zerafeti yitirdiğimizden beridir, burkulmaz oldu yü­reğimiz bunca nefretin karşısında
Gözyaşlarımız gücünü kaybetti
Şimdi şairler ağlıyor bizim yerimize, bizim halimize
Yeni yetmeler şarkı sözü ezberliyor artık, taşlama yerine küfür, seranad yerine taciz
Felaket haberlerine alışırken şehir, "dilsiz bir kuytuda ölüyor şiir"
***
"Şiir toplumdan kopmuyor, asıl toplum şiir­den kopuyor" demişti Tuğrul Tanyol, birkaç yıl önce, yaklaşan bir ihaneti haber verircesine..
Şiir, popüler kültür gibi lümpenleşmeyle uzlaşmamış, direnmiş ve belki de o yüzden oku­runu yitirmişti.
Akın akın loto kuponu doldurmaya koşan bir kalabalığın ardından dizeler haykırmak, ancak bir şairin göze alabileceği bir soylu dire­niş, bir nafile çabaydı
Duymadı toplum...
Ucuz pop şarkıları söyleyerek başıbozuk bir dere gibi akarken, önüne kattı sanattan yana ne varsa; bir tek şiir hariç..
Şiir, soylu bir çınar gibi direndi köklerini oyan bu sele..terkedilmiş bir sevdalı gibi ya­payalnız ama mağrur durdu tarihin akışına inat...
Ve sonunda bir o kaldı soysuzlaşan ruhları­mızı avutacak...
***
Haydi bir şiir okuyun bugün
Bunaldıysanız haberlerin aleladeliğinden, sıkıldıysanız şarkıcı dedikodularından, futbol­cu fıkralarından, lotaryayla köşe dönme he­saplarından, bıktıysanız ekranların, sayfaların işportacı ağızlarından gelin, siz de şiire sığı­nın
ve hatırlamaya çalışın bir zamanlar nasıl, "ırmak yüklü adamlardık, tuz katarlarının ardınca giden../Yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden/yetim insan, toprağın vicdanıyla doyardı/gözyaşlarının gücü vardı eskiden"
Can DÜNDAR