İnsanca olan her şeyden korkuyoruz.Duygularımızın açığa çıkaçağı fikri uykularımızı kaçırıyor. Perdenin arkasına saklanıyoruz. Sisli havaları çok seviyoruz. Kendimizi göstermemek için türlü türlü maskeler icad ediyoruz. Sonra o maskelerle yaşamaya başlıyoruz. Maske öylesine yapışıyor ki yüzümüze, bir süre sonra tenimizden ayrılmaz hale geliyor. Olgunluk maskesi ciddiyet maskesi bir gün birini bir gün diğerini takıp çıkıyoruz ortalığa.. Aklımız sıra güvendeyiz artık.
Maskemizi düşürmeye kalkışanlara şiddetle karşılık veriyoruz. Ya kırıcı oluyoruz ya da arkamıza bakmadan kaçıyoruz. Zaman sa deli bir ırmak gibi akıp gidiyor önümüzden. Biz hayatımızı ''Bugün hangi maskeyi taksak'' sorularıyla tüketirken duygular bir bir yok oluyor içimizde.. Bir kez daha elimize asla geçmeyecek mutluluk fırsatlarını teperken yüreğimiz kıpırdamıyor bile. Öyle donmuş kanımız, öyle kanıksamışız ki maskeli yaşama etrafmızda tek tek gördüğümüz maskesiz insanları küçümsüyoruz. Küçümsemekle kalmıyor ayıplıyoruz da üstelik.
Oysa onlar oldukları gibiler. İçleri neyse dışları da o. Sevinçleri hüzünleri çoşkuları, aşkları oldukları gibi yansıtabiliyorlar. Ve buu yapabildikleri için o kadar şanslılar ki. Peki kim zayıf şimdi? Yüzlerinde maske ile dolaşanlar mı. Duygularını saklamayan, dilediğince yaşayan içinde ki çoçuğu öldürmeyenler mi? Duygularımızın açığa çıkmasından korktuğumuz için biz zayıfız elbette. Dilimizin ucuna kadar gelen sözcükleri bir söyleyebilsek, bu zayıflığın üstesinden gelebileceğiz. İşte o zaman cesur olacağız , işte o zaman mutlu edeceğiz içimizde ki çoçuğu. Öylesine bir huzur yayılacak ki içimize, anlatamıyacağız, anlatacak sözcük bulamıyacağız.
Mutluluğun gerçek adı gerçek kaygı duymadan hissettiğini dilediğince söyleyebilmek olmalı...
alıntıdır...