Birbirine dokunmaktan ürken iki kedi gibiyiz aslında biz.
Senin göğsündeki pençe izleri benim yüzümdeki çizikler...
Senin göğsündeki pençe izleri benim yüzümdeki çizikler...
Adım adım kaçıyoruz iç içe girdiğimiz bütün gecelerden. Dokunulmayı unutmuş tüm düşlerimiz ayyuka çıkmaya başladığı anda uzaklaşıyoruz -kıyıya yanaşmaktan son anda vazgeçen bir vapur gibi birbirimizden.
Biliyor musun çocuk? Bu şehir biz gibi aslında. Yani biraz sen biraz ben...
Yorgun bir günün koşuşturması içerisinde bir anda esir alabiliyor kent tüm ihtişamı ile bedenini ve bir anda hiç beklemediğin bir sokak ucunda tüm benliklerini yıkıp üzerine bir kumrunun koynuna kaçabiliyor.
Yazdan kalma bir sevinçle başlarken güne ılık bir kış gülümsemesi ile Eylül sancısı ile sonlandırabiliyor geceyi. Ya da ansızın tüm şimşeklerini indirip tepene seni tepeden tırnağa ızdıraba boğup gökkuşağının nedameti ile salınabiliyor yeni bir güne...
Kıştan yoksun bu kentin kollarında yazdan kalma senfonileri dinmek bilmiyor insanın içinde dinlemiyor yüzünden düşen bir kar tanesi...
Yudumladığımız soğuk biranın damağımızda bıraktığı tat aynı bile olsa biliyorduk ruhumuzda farklı tatlar yarattığını.Ve biliyorduk aşk incelik istiyor bizim gibi poyratlığı sevmiyordu hiç bir zaman.
Tüm bunlar olurken yani sen gelirken -ben giderken
Tüm bunlar olurken yani ben gelirken -sen giderken
Yani tüm bunlar oluyor tanrı çok eğleniyorken!
Bilmiyordun sen; dokunulduğu zaman kırılabilecek bir cam narinliği taşıdığını.
Bilmiyordum ben; dokunmaktan ürken bir yığın kum tanesi olduğumu.
Ve bilmiyorduk kaçtıkca daha da...
Biliyor musun çocuk? Bu şehir biz gibi aslında. Yani biraz sen biraz ben...
Yorgun bir günün koşuşturması içerisinde bir anda esir alabiliyor kent tüm ihtişamı ile bedenini ve bir anda hiç beklemediğin bir sokak ucunda tüm benliklerini yıkıp üzerine bir kumrunun koynuna kaçabiliyor.
Yazdan kalma bir sevinçle başlarken güne ılık bir kış gülümsemesi ile Eylül sancısı ile sonlandırabiliyor geceyi. Ya da ansızın tüm şimşeklerini indirip tepene seni tepeden tırnağa ızdıraba boğup gökkuşağının nedameti ile salınabiliyor yeni bir güne...
Kıştan yoksun bu kentin kollarında yazdan kalma senfonileri dinmek bilmiyor insanın içinde dinlemiyor yüzünden düşen bir kar tanesi...
Yudumladığımız soğuk biranın damağımızda bıraktığı tat aynı bile olsa biliyorduk ruhumuzda farklı tatlar yarattığını.Ve biliyorduk aşk incelik istiyor bizim gibi poyratlığı sevmiyordu hiç bir zaman.
Tüm bunlar olurken yani sen gelirken -ben giderken
Tüm bunlar olurken yani ben gelirken -sen giderken
Yani tüm bunlar oluyor tanrı çok eğleniyorken!
Bilmiyordun sen; dokunulduğu zaman kırılabilecek bir cam narinliği taşıdığını.
Bilmiyordum ben; dokunmaktan ürken bir yığın kum tanesi olduğumu.
Ve bilmiyorduk kaçtıkca daha da...
Kısa yolculuklar yapıyorum hayata ve sana dair
Sana dair olunca hayat
kıyamıyorum sarılıyorum var gücümle...
Ben senin adını henüz bilmiyorum
Ben sana verilebilecek bir ad bilmiyorum!
Özlém Özér /