suskunluk var içimde. ufak bir fırtına dinmesi, dinlenmesi zor. sessiz sedasız. Sözcüklerin rahatlatmaya yetmediği zamanlar. kendimsiz, kedimsiz zamanlar… bir şarap bardağından akan kırmızı bir lekeyim şimdi. üzerimde kırmızı bir ruj izi. evin köşesinde, ufak bir abajurla aydınlatılmış, duvar kağıtlarının daha yeni modası geçmiş bir evde, eski bir pikap sesi. şimdi ben sana beni anlatsam seni dinleyeceksin. şimdi seni bana anlatsam bir tanışmışlık… yazası geldikçe giden, gittikçe kaçan… kaçtıkça kovalanan ve kovalandıkça yakalan bir benle saklambaç oynuyorum.portakal soyuyorum özenle, başucuma koyacağım sen usulca gelirsen bu yatağa - ki aslında hep buradasın ya neyse tartışmayalım- portakal kokacak ellerim.sen portakal kokularına gözlerini açacaksın. ama beni bırak burada. yalanlar uydurmam gereken uzun zamanlarım var önümde. gecemi aydınlatacak kırmızı mumlarıma, mavileri katacağım ki odamda kocaman bir okyanus olsun. olsun ki ucu bucağı olmayan bir mavilikte kaybolayım. ne zaman gidesim gelse, ne zaman kaçasım gelse, kurduğum mavi hayallerimi okyanusa vuruyorum.okyanusu evime almalıyım bu kez. içine balıklarımı camdan oyuncaklarımı. koymalı ve yeni bir güne uyanmalıyım. bu kez gitmemeli… durmakta, gitmek kadar hareketi içinde tutar çünkü. bir trenin ardından puslu gözlerle uğurladığın sevgilinin ardından dökülen gözyaşları yabancı değildir kimseye. bakanlara “hemen gel” dersin hatta kimi zaman gözyaşlarını içine ıslatıp “gitme” dersin “hoş kal”… insan kendini uğurlarken de der mi “hoş kal” ? beklemek zor. beklentilerine karşılık bulmakta. hayat her zaman istediğimiz noktada,istediklerimizi önümüze sunmak üzere kurgulamadı bu filmi. o yüzden çalmasını istediğin bu telefon çalmayacak, gelmesini istediğin insan gelmeyecek belki de. Bu zamana kadar koymaya çalıştığın adını,sanını, rengini kaybedeceksin. üzülmeyeceksin. her beklenti içinde umudu barındıracak. o umutlar kırılacak. sen; yine, yeniden, yenileneceksin. düşmeye, gitmeye, yolculamaya hazır şekilde. bir gizin parçası, bir maskenin ardı olacaksın. bir tablo köşesi imzasız… tersine çevirdiğinde bozulan tüm dengeler gibi yer değiştirdiğinde baktığın yeri yadsıma. Özle! ama önce kendini. Bak! ama önce kendine. Dokun! ama önce kendine ve dokundukça canını acıt. acıt ki yaşadığını bilesin. özle ki önce yanı başındakini, elindekini, ötendekini berindekini, uzakları özlemeyi hak edesin!asla olmaz dediğini yapacaksın, aldatacaksın.herkes bir kerecik bile olsa sevdiğini aldatır ve azraille sevişir verilmiş bir randevumuz var demek ki doğduğumuz gün verdiğimiz bir randevu tarihini bir türlü atamadığımız not defterinde bir randevu gizli…
perran yalçın