[b]Ansızdık;[/b]
Hesapsız bulduk birbirimizi. Aransa bulunmazdı, tesadüftü. Ne sevindik. Zamanı zaman olarak ölçmedik sevincimizin sonrasında. Ansız başlamıştı ya, ansız devam eder giderdi. Zaman da ne? Olmadığımızda başlardı, olduğumuzda biterdi. Ayrılığı sayardık geçen vakitten. Geçmezdi de; zor olsa da sabrederdik zamana. Sadece geçsin diye. Yalanmış saydığımız ayrılık zamanları. Sonu yalan gibi bitti ama bizde yoktu yalan... Gerçek zamanlar gelecekmiş; Ayrılık, ayrılık, ayrılık ; zaman, zaman, zaman olan.
Kaderdik;
Alnına aynı yazı yazılmış. Hani kaderimizi biz belirlerdik? Yaptıklarımız kaderdi; yapmadıklarımız kader değil. Daha neleri yapacaktık da; işte kaderimiz diyecektik? Güzelliklere kader dermişiz, varlığımıza...Yokluğumuza kötü kader diyeceğimiz kader yazılmış. Okunsaydı alın yazısı; demezdik. Dert olmayacaktı hiç kaderimizde. Anmamıştık derdi tasayı..
Tutkuyduk;
Olmayacaktı sensiz; olmayacaktı bensiz...Neye tutunacaktık sensiz, bensiz? Gönüller kalamazdı gönülsüz. Kalbim tutkusunu, kalbin tutkusunu kaybetmeyecekti. Anlayamadık... Hayata tutunamamışız birbirimize tutunmaktan. Meğer bir gün, hem de ansızın anlayacakmışız. Tutkuyu yitirmemin ızdırabını ve öylesine kalakalmayı. Tutkusuz...
Işıktık;
Karanlıkta parladığımız. Lantandan farksız, birden bire parlayan... Zor günleri aydınlattık karanlıktan öte. Kimi zaman güneş olduk da; gece olunca aniden ay, yıldız...Biz de fark etmedik geceyi, gündüzü. Işıktık işte. Ne olursa olsundu, zamanın her yerinde aydınlatırdık, ne varsa... Seni ve beni görürdük, gerisi önemsiz. Güneş , ay, yıldızlar -ışıksal - neyi aydınlatacakmış biz varken? Az kalırdı yanımızda. Onlar hep varmış. Görseydik de hazır olsaydık sessizce yaklaşan karanlığa. Onların aydınlığına, ışığına muhtaç kalacağımızı nasıl hissederdik ışığımızda? Göremedik bunları. Görmeyi istemezdik zaten. Karanlığa atar görmezden gelirdik. Bize neydi? Şimdi ise; karanlıktan daha koyu karanlık...
Alışkanlıktık;
Sanki ezeldendir gibi. Yeryüzüne gelmeden önce de hep biz varmışız gibi... Kimseler gelmeden önce alışmışız birbirimize. Öyle sandım; öyle sandın. İyi, kötü; adına her ne denirse artık. Alıştıklarımızın en iyisinden iyiydi, alıştıklarımızın en kötüsünden kötü... Kural yoktu alışmaya, alışılmaya. Çok aradık aşılmanın yerine başka kelime. Bulamayınca; defalarca alışmak kalmıştı bağımlılığın adı. Hani, neye alışmıştık biz? Vazgeçmeyecektik kolay kolay alışkanlığımızdan? Hatta hiç.
Topraktık;
Yaşam kaynağı. Toprak olmadan ne olurdu ki biz olalım? Sağlamca toprağa basıyorduk içimizde taşıdığımız her şeyimizle. Sevgi eksek, o bile büyürdü ekilince. Zaten büyüyeceği kadar büyümüştü sevgi bizde...Topraksız. Biz oyduk zaten. Toprağa; alışkanlığımızı , ışığımızı, tutkumuzu , kaderimizi verdik. Ansızın... Bir gün gelip de toprak dediğimize gerek kalmadan hiç olacağımız? Üzerdi düşüncesi bile. Düşünmedik. Hayat demedim; demedin... Hayattık diyemedik...Unutmuşuz gerçeği. Ama hiçbir zaman; aşk demedik, diyemedik...