Sahi Sen Neden Yoksun?
Günün tüm yorgunluğu geçecek sanmıştım bu gece, geçmedi.
Bütün gün akşam evde olabilmenin hayali canlı tutmuştu beni,
yalancı enerjiler, odama ilk girdiğim andaki huzur geldikçe aklıma içim soğumuştu,
üzerimdeki tüm yorgunluğu ve sensizliği alarak.
Yoksun hep, niye?
Kim bilir kaçıncı kez, niye ...
Olduğun yerde ne kadarım, ne kadar içindeyim, bilmiyorum, bilinmiyor ki. Nasıl bilebilirim ki?
“Aklımdasın” diye hatırlatmadıkça, fısıldamadıkça;
sen... defalarca niye?
Yoktum işte, biliyorum.
Hep yok kalsam mı diye geçiyor içimden.
Yok olsam.
Tüm sevdiklerimden gitsem, dönüşü olmayan uzaklara, yolculuklara.
Düşler alsam yanıma, yetecek kadar, defalarca.
Ruhsuz bir ruh hali içindeyim şu an.
Bu da nasıl oluyor?
Nereden bileyim işte oluyor.
Öyle bir yokluk ki bu bir bilsen daha neler oluyor.
Ne kadar söz varsa söylenecek ve cümleleri saçma kılacak, tekrarlayasım var.
Çalkalamak istiyorum hepsini mavi bir kavanoza doldurup, karmakarışık yapmak.
İçine de mavi damlatmak.
Belki biraz da kırmızı, hani aşkınkinden.
Neye benzer?
Şu an ki bana.
İçimde ne varsa üst üste, ayrışması çok zor.
Saklamak lazım.
Kasvet –içimdeki- kum olsa, kumları okyanuslara serpmek lazım.
Öyle ki o derinlik bile sığ kalacak.
Kısacık olsun dur!
Yazmayayım daha, kısacık olsun ki, bende kalsın acıların fazlası, yine üstüme alayım tüm kumları.
İçimde tonlarca kum.
Sudan çıkmış balık gibiyim bir de, oysa bir balığın sudan çıkmış ruh hali nasıl olur ki?
Nasıl sudan çıktım, nasıl balık gibi?
Balıklar sudan çıkmışken, karaya vurmuşken ya da bir oltanın hain iğnesinden alınmışken neden çırpınır?
Gözümden düşen o balığa yeter mi, can katar mı ömrüne beş dakika bile olsa?
Ağlasam, düşse gözümden, geçse birazcık.
Yağmuru beklemeli şimdi,
yoruyor çırpınmak,
hissediyorum balık cım seni.
Ve sen,
...
Sahi neden yoksun?
alıntıdır.