bana o kadar uzak ki.
ona o kadar uzağım ki.
aynı evdeyiz.
kırgın ve kızgınız.
artık ne o benim tanıdığım kadın
ne de ben onun tanıdığı adam
kendimize göre haklı sebeplerimiz var.
taviz vermeyi düşünmediğimiz inançlarımız.
bu yüzden
ne o bana "evet, yanında olmalıydım. hatalıyım" diyecek.
ne de ben "evet, ben nankörlük ettim" diyeceğim.
belki de tıpkı bu son bir ayda olduğu gibi aynı evde yaşamaya,
"birbirimizin ayak izlerine basmamaya çalışarak" devam edeceğiz.
ve en sonunda bir ömrü paylaşmış iki insan olarak,
birbirimize tamamen yabancı olacağız!!
.................
bu yüzden de
- yarın yokmuş gibi yaşamalı
- affedebilmeli
- af dileyebilmeliyim
ama kırgınlıklar geçmedikten sonra
gerçekten içimden affedemedikten sonra ne anlamı var ki?
bir şeyler değişmeden,
içimdeki kırgınları iyileşmeden,
ömrümü onla paylaşmaya devam edemem ki..
o zaman, o ömür bana ait olmaz ki.
affedebilmek birini... o kadar zor ki...
anlattığı masal bittiğinde bile uykunda seni izleyen,
canından çok sevdiğim o kadını affedebilmek hele...
işte o en zoru...
sanırım insan en zor, en çok sevdiğini affediyor..
bir de kendisini...