İnsanlar gördüm kendilerine yabancı kendilerine garip kendilerine uzak. Hiç bitmeyecek bir yolun yolcusu gibiydiler. Ne dinlenebilecekleri bir mola yeri ve nede zaten varabilecekleri bir yer vardı. Ruhlarındaki kabullenmişlik çirkin yüzlerine yansımıştı. Birbirlerinin kopyası bu insanlar arasında bir yabancıydım ben. Beni aralarına hiç almadılar, zaten hiç girmek istemediğimi bilmediler ki. Tek kelime konuşmadım onlarla. Yine de onlarla aynı adımları atıyordum bilinçsizce. O hiç bitmeyecek sandığım yola çıkmıştım onlarla birlikte bir kere.
Koyu gri bir havanın hakim olduğu o yolda ne bir tek yıldız gördüm nede bir tek yağmur damlası düştü yola. Ne sıcak vardı ne soğuk. Kara, kirli bir toprağın üzerinde atıyorduk adımlarımızı. O uzanıp giden yolda ne bir yeşil, ne de mavi yoktu. Görünen sadece uzayıp giden sonsuz bir grilikti. Yol uzayıp gittikçe, binlerce kişi katılıyordu bize. Amaçsız kalabalığa katıldıkça katılıyordu insanlar.
Ses yoktu, gülüş yoktu, heyecan yoktu, sadece nefes almaya odaklanmış bir insan güruhu vardı. Bense içimde çoğalttığım sesimi, bir mutlu yüze sakladığım gülüşümü, bir sıcak yüreğe sakladığım sevgimi dışarı vurabilmek için çırpınıyordum. Ama hiç bir yüz, hiç bir ses bu cesareti vermiyordu bana. Bu bıktırıcı, bu tekdüze, bu amaçsız adımların atıldığı yolda bir başka seçenek olmalıydı. Hissediyordum, ben bu yola bu insan kalabalığına ait değildim. Aynı şeyleri hisseden benden başkaları da olmalıydı.
Sonra hiç varılmayacakmış kadar uzakta bir kuşun havalandığını gördüm. Bir umut yakalamıştım sonunda. Adımlarımı hızlandırdım. Sıyrıldım kalabalıktan. Koşmaya başladım. Kuşa yaklaştıkça gri hava dağılıyor, güneşin ısısını hissediyor, gökyüzünün maviliği çiçeklerin her rengini görüyordum. Ve en sonunda seni gördüm. Ordaydın. Küçücük ama yemyeşil bir çayırın ortasında, gelincikler içinde öylece oturuyordun. Senin az ötende hava kurşun gibi griyken. Senin başındaki gök masmaviydi. Ve sen gözlerini o maviliğe dikmiş uzaktan gelecek birini bekler gibiydin. Ben gördüklerim hissettiklerimin karşısında donmuş ve öylece kalakalmıştım. Yüzüme bakıp sadece "HOŞGELDİN" dedin. Ve o ses yeniden hayata döndürdü beni. İçimdeki bastırılmış gülümseme yansıdı yüzüme önce. Yüreğimin atışı hızlandı, tenim ısındı sonra. Az önce terk ettiğim o kalabalık yanımızdan geçip giderken biz senle el ele gülümsüyorduk onların şaşkınlığına.
Artık senle bir sevdanın iki ortağıydık. Şimdi içimde çoğalttığım sesimle haykırıyordum herkes duysun diye...
Hiç kimse sevdama senin kadar yakışmadı ve sevdam hiç kimseyi senin kadar yaşatmadı yüreğimde...
(O SENSİN )
Koyu gri bir havanın hakim olduğu o yolda ne bir tek yıldız gördüm nede bir tek yağmur damlası düştü yola. Ne sıcak vardı ne soğuk. Kara, kirli bir toprağın üzerinde atıyorduk adımlarımızı. O uzanıp giden yolda ne bir yeşil, ne de mavi yoktu. Görünen sadece uzayıp giden sonsuz bir grilikti. Yol uzayıp gittikçe, binlerce kişi katılıyordu bize. Amaçsız kalabalığa katıldıkça katılıyordu insanlar.
Ses yoktu, gülüş yoktu, heyecan yoktu, sadece nefes almaya odaklanmış bir insan güruhu vardı. Bense içimde çoğalttığım sesimi, bir mutlu yüze sakladığım gülüşümü, bir sıcak yüreğe sakladığım sevgimi dışarı vurabilmek için çırpınıyordum. Ama hiç bir yüz, hiç bir ses bu cesareti vermiyordu bana. Bu bıktırıcı, bu tekdüze, bu amaçsız adımların atıldığı yolda bir başka seçenek olmalıydı. Hissediyordum, ben bu yola bu insan kalabalığına ait değildim. Aynı şeyleri hisseden benden başkaları da olmalıydı.
Sonra hiç varılmayacakmış kadar uzakta bir kuşun havalandığını gördüm. Bir umut yakalamıştım sonunda. Adımlarımı hızlandırdım. Sıyrıldım kalabalıktan. Koşmaya başladım. Kuşa yaklaştıkça gri hava dağılıyor, güneşin ısısını hissediyor, gökyüzünün maviliği çiçeklerin her rengini görüyordum. Ve en sonunda seni gördüm. Ordaydın. Küçücük ama yemyeşil bir çayırın ortasında, gelincikler içinde öylece oturuyordun. Senin az ötende hava kurşun gibi griyken. Senin başındaki gök masmaviydi. Ve sen gözlerini o maviliğe dikmiş uzaktan gelecek birini bekler gibiydin. Ben gördüklerim hissettiklerimin karşısında donmuş ve öylece kalakalmıştım. Yüzüme bakıp sadece "HOŞGELDİN" dedin. Ve o ses yeniden hayata döndürdü beni. İçimdeki bastırılmış gülümseme yansıdı yüzüme önce. Yüreğimin atışı hızlandı, tenim ısındı sonra. Az önce terk ettiğim o kalabalık yanımızdan geçip giderken biz senle el ele gülümsüyorduk onların şaşkınlığına.
Artık senle bir sevdanın iki ortağıydık. Şimdi içimde çoğalttığım sesimle haykırıyordum herkes duysun diye...
Hiç kimse sevdama senin kadar yakışmadı ve sevdam hiç kimseyi senin kadar yaşatmadı yüreğimde...
(O SENSİN )