zambaklar en ıssız yerlerde açar
ve vardır her vahşi çiçekte gurur,
bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
işıksız ruhumu sallarda durur...
zambaklar en ıssız yerlerde açar....
yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
meyvalar sabırla olgunlaşırmış,
bir gün gözlerimin ta içine bak,
anlarsın ölüler ne için yaşarmış,
yağmurlardan sonra büyürmüş başak...
seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden,
martılar konuyor omuzlarıma,
gözlerimin istanbulu oluyor birden,
gözlerimin istanbulu oluyor birden..
ben bir şarkı, ben bir türküyüm,
ben meryemin yanağındaki tüyüm
beni bir azizin nefesi uçurur,
içimde allahın korkusu durur...
cici ayakların iplikle bağlı,
ben onun sılası, kendimin gurbetiyim,
sineklerin kanadını ısıtan ,
bir güneş toprağı yarıp çıkacak,
kadınlar sansa da yaşadığını,
şarkısız kaldıkça yaşamayacak,
kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır...
akşamlardan, gecelerden,
senden uzağım,
şiirlerim rüzgardır,
uzak dağlarda esen,
durgun sular gibi azalacağım,
bir gün birden bire çıkıp gelmezsen,
bir gün birden bire çıkıp gelmezsen,
ve yalnızlık,
sigara külü kadar yalnızlık,
ve toprağın,
rüyaya yılan gibi girişi,
sanada monna rosa taş bebeği bıraktık,
ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi,
senin hatıran kadar büyük,
yeri karanlık,
senin hatıran kadar allah ve şeytan işi,
ve yalnızlık....
sigara külü kadar yalnızlık...
ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde,
sonra seni kaybetmek hemen heryerde,
ne güzel bineceğim vapuru kaçırmak,
yapayalnız kalmak, iskelelerde....
yapayalnız kalmak iskelelerde....
peygamber çiçeğinin aydınlığında,
sana doğru uzanan çaresiz ellerimi,
sırrımı söylüyorum vefakar balıklara,
onlar tutacak bu dünyada yerimi,
koyverip tirli kurlu saçlarını rüzgara,
bir çocuğun ardına düşen heykellerimi,
peygamber çiçeğinin aydınlığında...
zaman ne de çabuk geçiyor mona,
saat onikidir söndü lambalari.
uyuda turnalar gelsin rüyana,
bakma tuhaf tuhaf göğe bukadar