Yazılarak dile getirilenlerin verdiği duygular, noktalama işaretleri olmadan nasıl tam olarak anlaşılamıyorsa, ben de sen olmadan veremiyorum çoşkumu hayata.
Cama düşen yağmur tanelerini izliyorum, belki sakat ruhumu bir nebze de olsa sevindirebilirler. Küçük yağmur taneleri birbirine yol bulup, birleşerek aşağı aktıkça, gözyaşlarım da onlara imreniyor bir anda, yol bulup akmak için yüzümden, göz bebeklerimi zorluyorlar.
Ama hapsettim, salmadım onları dışarı, çünkü yağmur taneleri gibi sevimli değillerdi. Ortamı sulandırmak ve görüntüyü bulandırmanın gereği yoktu şimdi. Ruhsuz ruhum, sakat ruhum aldırış etmedi ve işte, yağmur tanelerinin büyüsü ancak bu kadar olabildi gözümde.
Yağmurdu işte; buharlaşıp, tekrardan yoğunlaşarak yere inen oranın buranın sularıydı! Onları görünce neden ağlayasım geliyordu ki? Muhtemelen bu yağmur halinde inen sular buharlaşırken sıcaktan, gözyaşı yerine, ter döküyor olmalıydım; şimdi yoğunlaştıklarında da yine bir şey mi dökmeliydim? Dökmem işte! Sakat ruhumun geçerli bir nedeni kalmadı ağlamak için. Yağmur taneleri etkisiz ve manasız hale geldikten sonra, beni ağlamaya meğilleyen asılsız bir şeyi alt etmişçesine gurur duydum kendimle.
Sonra yağmura aldırmadan oturmaya devam edebildim penceremin önünde. Sessizlikte, asılı duran saatin tiktakları bana ;“Yaşlanıyorsun! Yaşlanıyorsun!” diyerek dil döküyorlardı. “Seviyor bedenim yaşlanmayı , boşuna kendini yorma saat , bana nispet yaparak zamanını harcama!” dedim. Ne tesadüf ki, dememle birlikte, pili bitti ukala saatin, sustu haliyle.
Yağmur tanelerinden sonra saati de yendim, sakat ruhum kendiyle gurur duydu.
Şimdi saat sesi olmadan ve yağmur tanelerini izlemeden yine penceremin önündeydim. Başarabiliyordum işte, bak gördün mü?
Bağlılık, hayranlık ya da ilgi duyduğum her şeyi zihnimle pratik yaparak önemsizleştirebiliyorum, varlık- yokluk denklikleri arasında zihinsel pratiklerle, çok kolay olabiliyor onlarsız da var olduğumu anlamak.
Senin yokluğunu alt etmeye çalışırken de aynı böyleydim, işe yaramış olmalı ki; bugün nasıl yağmur tanelerine yenik düşmemeyi başarmışsa gözlerim, nasıl saatin sesini bastırabilmişsem cümlelerimle, yokluluğunu da böyle bastırdım. Ama ruhum bu savaşta sakat kaldı, ve sensiz hayata coşkusunu veremez oldu.
Şimdi rehabilitasyon merkezinde, bu camın önündeyim, birazdan doktorum gelecek ve sakat ruhumu, soru-cevap şeklindeki pratiklerle iyileştirmeye çalışacak. Bir gün ben de hayata çoşkumu verebileceğim, hem de sen olmadan! Benim ruhum da koşup oynayacak hayatın bahçelerinde!