gidemiyorum ki sisli bir gece vakti kapıyı çekip ardımdan sessizce..
kimsenin olmadığı ıssız çöllerde yanarak üşümeye gidemiyorum ki..
alıp başımı gidemiyorum buralardan, şafak sökmeden kimseler görmeden..
senin olmadığın matemlere, hafızamda sensiz bir yere gidemiyorum ki..
geceler boyunca uyku nöbetlerimin baş rol oyuncususun sen..
seni bırakıp gidemiyorum ki sensiz yaşamın derinliklerine..
inemiyorum ki sen olmadan sahillere..
denize atamıyorum ki taşları, kıyamadığım sen üstünde yürüdün diye.
sensiz bir karanlık gecenin puslu sakin ortamında, kaybolsam bir karartıda.
ellerini bıraksam artık, zihnimi kaplayan koca bir senden ayrılsam..
sıksam kafama yaşamın ortasında yalnız kalmaktansa..
senli ama sensiz bu hayatı yaşamaktansa..
ölümden korkanın tutunduğu bir dalı vardır ki ölmek ister şu gönlüm..
sen omzumda yatarken başka alemlerde dolanır gönlün..
çıkıp dağlara şu gönlüm, aşağıya bakmadan, ardında bir şey bırakmadan,
alıp geridekileri de atlamak ister, atlayamam..
en uzak mesafe iki kafa arasıymış öğrettin bunu sen bana...
senin yanında sensizliğin acısını çektirdin..
bir binanın tepesine çıkarıp,
dengemin bozulması değil de kendi rızamla, düşmemi bekledin..
sevdin sende beni çok sevdin ama başka türlü oldu bu sevda..
yasak kelimelerdi söyleyemedim ben sana..
bir ihtimal sende beni benimki gibi sevsen de..
bir ayazda beklettin beni koyu kokulu zindanlarda..
nefesimin kesilmesi mi? yoksa dudaklarımdaki nem'i tatmak mıydı çaban?
öldürmeden ölümü tattırmakmış senin sevdan...
kara gözlerindeki zindanlarda tutsak oldu bu sevdam..
kapıyı ardına dek açarsında seni kaybetmemek için çıkmam..
ölümü göze almak mıydı bu? yoksa sevdamı zindanlarında ateşe atmak mıydı..
ateş üzerinde yürümek miydi bu? sana kavuşmak ümidi ile kor ateşlerde koşmak..
çaresizlik miydi bu? yoksa kendi derdim için senide kendim gibi uçurumdan atmak mı?
sevmek mi ki bu? feryat eden gönlümü dağlayıp susturmak...
ne çare, ne söylesem kendi kendime fayda etmez ki derdime..
söyleyemedikçe sana olan bu sevgimi..
bu uğraşım, kendimi kandırmam nafile..
sende söylemedikçe şu iki kelimeyi bana, bu bekleyiş niye?
kimsenin olmadığı ıssız çöllerde yanarak üşümeye gidemiyorum ki..
alıp başımı gidemiyorum buralardan, şafak sökmeden kimseler görmeden..
senin olmadığın matemlere, hafızamda sensiz bir yere gidemiyorum ki..
geceler boyunca uyku nöbetlerimin baş rol oyuncususun sen..
seni bırakıp gidemiyorum ki sensiz yaşamın derinliklerine..
inemiyorum ki sen olmadan sahillere..
denize atamıyorum ki taşları, kıyamadığım sen üstünde yürüdün diye.
sensiz bir karanlık gecenin puslu sakin ortamında, kaybolsam bir karartıda.
ellerini bıraksam artık, zihnimi kaplayan koca bir senden ayrılsam..
sıksam kafama yaşamın ortasında yalnız kalmaktansa..
senli ama sensiz bu hayatı yaşamaktansa..
ölümden korkanın tutunduğu bir dalı vardır ki ölmek ister şu gönlüm..
sen omzumda yatarken başka alemlerde dolanır gönlün..
çıkıp dağlara şu gönlüm, aşağıya bakmadan, ardında bir şey bırakmadan,
alıp geridekileri de atlamak ister, atlayamam..
en uzak mesafe iki kafa arasıymış öğrettin bunu sen bana...
senin yanında sensizliğin acısını çektirdin..
bir binanın tepesine çıkarıp,
dengemin bozulması değil de kendi rızamla, düşmemi bekledin..
sevdin sende beni çok sevdin ama başka türlü oldu bu sevda..
yasak kelimelerdi söyleyemedim ben sana..
bir ihtimal sende beni benimki gibi sevsen de..
bir ayazda beklettin beni koyu kokulu zindanlarda..
nefesimin kesilmesi mi? yoksa dudaklarımdaki nem'i tatmak mıydı çaban?
öldürmeden ölümü tattırmakmış senin sevdan...
kara gözlerindeki zindanlarda tutsak oldu bu sevdam..
kapıyı ardına dek açarsında seni kaybetmemek için çıkmam..
ölümü göze almak mıydı bu? yoksa sevdamı zindanlarında ateşe atmak mıydı..
ateş üzerinde yürümek miydi bu? sana kavuşmak ümidi ile kor ateşlerde koşmak..
çaresizlik miydi bu? yoksa kendi derdim için senide kendim gibi uçurumdan atmak mı?
sevmek mi ki bu? feryat eden gönlümü dağlayıp susturmak...
ne çare, ne söylesem kendi kendime fayda etmez ki derdime..
söyleyemedikçe sana olan bu sevgimi..
bu uğraşım, kendimi kandırmam nafile..
sende söylemedikçe şu iki kelimeyi bana, bu bekleyiş niye?