Yaradan “ol†der iken her zerreye her cana,
Güzelliğe şahika “gül†demiş sanki sana.
Her sokağın, her cadden ruhumdan bir katredir,
Bilmem ki beni sana meftun eden his nedir?
Sende bir musikidir yağan yağmur, düşen kar
En aşina nağmendir Boğaz’dan esen rüzgâr.
O rüzgâr ki gölgesi Osmanlı sanatının,
Nalının sesi yüklü Fatih’in kır atının.
Sen ki bin bir motifle işlenen bir desensin,
Lügatlere sığmayan efsunlu güzel sensin.
Kelam yetmez bilirim, yazamaz seni kalem,
Her halin ayrı güzel her halin ayrı âlem.
Tarih bir kanaviçe, örülüp durur sende,
Mazi nakşolmuş sanki desen desen sinende.
Fatih’te çınlatırken beynimi ecdat sesi,
Eyüp’te ruha dolar Ensâri’nin nefesi.
Dalga dalga yağarken semadan arza rahmet,
O rahmetle yıkanır her vakit Sultanahmet.
Bir esmer güzel gibi gece indiği zaman,
Anla ki Beyoğlu’nda bir kahkahadır zaman.
Müptelası olmayan bilemez sırrı nedir,
Kızkulesi’nin seyri aşka davetiyedir.
Ne varsa sende gizli aşka sevdaya dair,
Gözyaşı ve ıstırap, sevinç umut ve sair.
Sevginin ve dostluğun bin bir halini gizler,
Virane konakların cumbasındaki izler.
Benzetmek abes seni goncaya yahut güle,
Güzellik harman olup seninle gelmiş dile.
Sende çekilen acı nice hazza bedeldir,
Koynunda ölmek bile kim bilir ne güzeldir.
Ruhum ayrılmadıkça bu ölümlü bedenden,
Ey gönlümün başşehri bil ki ayrılmam senden.
Firaka kapılıp da uyamazsam çağrına,
Ahireti gözlerim koşmak için bağrına.
Sana ulaşmak için sürünür, emeklerim
“Seven sevdiğiyledir†fermanını beklerim.
Deseler ki cennetten kendine bir mekân bul,
Derim ki hurilere: Var mı bur(a) da İstanbul?
Yüksel Çabaz
Güzelliğe şahika “gül†demiş sanki sana.
Her sokağın, her cadden ruhumdan bir katredir,
Bilmem ki beni sana meftun eden his nedir?
Sende bir musikidir yağan yağmur, düşen kar
En aşina nağmendir Boğaz’dan esen rüzgâr.
O rüzgâr ki gölgesi Osmanlı sanatının,
Nalının sesi yüklü Fatih’in kır atının.
Sen ki bin bir motifle işlenen bir desensin,
Lügatlere sığmayan efsunlu güzel sensin.
Kelam yetmez bilirim, yazamaz seni kalem,
Her halin ayrı güzel her halin ayrı âlem.
Tarih bir kanaviçe, örülüp durur sende,
Mazi nakşolmuş sanki desen desen sinende.
Fatih’te çınlatırken beynimi ecdat sesi,
Eyüp’te ruha dolar Ensâri’nin nefesi.
Dalga dalga yağarken semadan arza rahmet,
O rahmetle yıkanır her vakit Sultanahmet.
Bir esmer güzel gibi gece indiği zaman,
Anla ki Beyoğlu’nda bir kahkahadır zaman.
Müptelası olmayan bilemez sırrı nedir,
Kızkulesi’nin seyri aşka davetiyedir.
Ne varsa sende gizli aşka sevdaya dair,
Gözyaşı ve ıstırap, sevinç umut ve sair.
Sevginin ve dostluğun bin bir halini gizler,
Virane konakların cumbasındaki izler.
Benzetmek abes seni goncaya yahut güle,
Güzellik harman olup seninle gelmiş dile.
Sende çekilen acı nice hazza bedeldir,
Koynunda ölmek bile kim bilir ne güzeldir.
Ruhum ayrılmadıkça bu ölümlü bedenden,
Ey gönlümün başşehri bil ki ayrılmam senden.
Firaka kapılıp da uyamazsam çağrına,
Ahireti gözlerim koşmak için bağrına.
Sana ulaşmak için sürünür, emeklerim
“Seven sevdiğiyledir†fermanını beklerim.
Deseler ki cennetten kendine bir mekân bul,
Derim ki hurilere: Var mı bur(a) da İstanbul?
Yüksel Çabaz