Her şey ne kadar yabancı şimdi bana. . Sen ne kadar yabancısın. . . Hani ikimizi, seni ve beni, biz öznesine sığdırdığımız zamanlarda bir soru sormuştum sana. . ; “ Bir gün, yanından geçerken merhaba bile diyemediğim bir yabancı olacak mısın? ” demiştim. Şimdi bu sorunun cevabı bile geçmiş zamanın tozlarına karıştı...
Sinemada eline uzandığım günün üzerinden iki koca yıl geçti. İnsanın içinde neşeli kır çiçekleri açtıran bir bahar günüydü. Aklım başkasında, yüreğim sende idi... Dudaklarımızın birleştiği ana tanıklık eden o sokak ve kaldırımlar bizi unutmadılar, bekliyorlar. Oysa, ne olursa olsun her Nisan’ın belli bir gününde orada buluşmaya dair verilen söz hiç tutulmayacak, bilmiyorlar. . .
Kaybedişlerim yüreğimin yanında aklımı da sana vermemle başladı. Kendimi her şeyimle sana adamam ne büyük bir hataydı da, ben bunu çok geç anladım... Ben seninle çoğalmayı umarken, eksildim, azaldım ve yalnızlaştım. Yine de vazgeçmedim yanında olmaktan... Senden çok aşka sığındım. . “Biz” olduğumuz günlere dönmek için... Senin sığındığın bendim! Ve ben bu büyük yalana inandım. Lanet olsun ki inandım. Senden sonra yaşadığım tüm savrulmalarım, acılarım, göz yaşlarım sana inanmamın bedelidir. Benden başka kimse bilemez bunu. . .
Şimdi yabancılığın yüreğimi kanatan bir öyküdür. . Ve bu öykünün içinde senden sonra yaşanan her güne yazılmış pişmanlıklar, gözyaşları, hatalar, aşk sanılan duygular, en çok da yalanlar gizlidir. Şimdi yabancılığın beni oradan oraya savuran bir türküdür. Senin duymadığın, benim dilimden düşmeyen bir türkü. . .
O yabancı yerde, yabancılığınla, kendine yakın sandığın ama çok uzak olan o yabancıyla asla mutlu olamayacaksın. Çünkü bu yabancılık hiç terk etmeyecek seni... Çünkü nereye gidersen git ahım peşimi bırakmayacak. . .
Varlığının ya da yokluğunun anlamı yok artık... Anlam yüklediğim tek şey yabancılığın... Yokluğun bile acıtmıyor canımı ama bu yabancılık kanatıyor yüreğimi. . . . !
Sinemada eline uzandığım günün üzerinden iki koca yıl geçti. İnsanın içinde neşeli kır çiçekleri açtıran bir bahar günüydü. Aklım başkasında, yüreğim sende idi... Dudaklarımızın birleştiği ana tanıklık eden o sokak ve kaldırımlar bizi unutmadılar, bekliyorlar. Oysa, ne olursa olsun her Nisan’ın belli bir gününde orada buluşmaya dair verilen söz hiç tutulmayacak, bilmiyorlar. . .
Kaybedişlerim yüreğimin yanında aklımı da sana vermemle başladı. Kendimi her şeyimle sana adamam ne büyük bir hataydı da, ben bunu çok geç anladım... Ben seninle çoğalmayı umarken, eksildim, azaldım ve yalnızlaştım. Yine de vazgeçmedim yanında olmaktan... Senden çok aşka sığındım. . “Biz” olduğumuz günlere dönmek için... Senin sığındığın bendim! Ve ben bu büyük yalana inandım. Lanet olsun ki inandım. Senden sonra yaşadığım tüm savrulmalarım, acılarım, göz yaşlarım sana inanmamın bedelidir. Benden başka kimse bilemez bunu. . .
Şimdi yabancılığın yüreğimi kanatan bir öyküdür. . Ve bu öykünün içinde senden sonra yaşanan her güne yazılmış pişmanlıklar, gözyaşları, hatalar, aşk sanılan duygular, en çok da yalanlar gizlidir. Şimdi yabancılığın beni oradan oraya savuran bir türküdür. Senin duymadığın, benim dilimden düşmeyen bir türkü. . .
O yabancı yerde, yabancılığınla, kendine yakın sandığın ama çok uzak olan o yabancıyla asla mutlu olamayacaksın. Çünkü bu yabancılık hiç terk etmeyecek seni... Çünkü nereye gidersen git ahım peşimi bırakmayacak. . .
Varlığının ya da yokluğunun anlamı yok artık... Anlam yüklediğim tek şey yabancılığın... Yokluğun bile acıtmıyor canımı ama bu yabancılık kanatıyor yüreğimi. . . . !