Mahrem sevdalardı yüreklerimizde sakladığımız, günü gelse dahi açığa çıkmayan yakarışlarımız, gittiğimizde bıraktığımız anılardı geri gelip almaya çalıştığımız. Faydası olmayan bekleyişler uzanıyordu gölgemizin dibinden gökyüzüne, gökkuşağının ardında ansızın beliriyor, yağmurları tekrar ve takrar yanı başımıza topluyor. . .
Gök gürlemesin artık, karanlıkta yalnız başına ağlayan bir çocuk belirmesin rüyalarımın derinliklerinde bir yerlerde, özlediklerim dindirsin hasretimi, bitmemiş düşüncelerim, nihayete ersin artık… Bulutlar, çekilin artık üstümden, yıllardır geciken güneşim doğsun, sitemlerim savrulun artık, şu bitmeyen çilelerimin günü dolsun. . .
Sanadır yazılarım. Yıllar boyu cebimde biriktirdiklerim, sanadır! Güvenilmemek yaradır benliğimde, beklemek ise alın yazım. Gitme demeyeceğim bu defa, ama bil ki nereye gidersen git, seninle bende geleceğim. Kalbine yeniden umut koyup, beni sevmeni umut edeceğim…
Kafanı kaldır, gökyüzüne bak! Düşün sonra hayat nedir diye. Sonra hüzünlerin, acıların gelsin aklına, kederlen yine ama devam et düşünmeye, sonra beni düşün. Kapında kaç zamandır beklediğimi düşün, bunca zaman sonra sana dönmemi sağlayan nedir düşün, seni mutlu görebilmek için feda edebileceklerimi düşün. . .
Ara sor, ama bil ki bulamazsın, senden kopan parçaların bir yarısı bende, uğraşsan da onaramazsın. Zaman her şeyin ilacı derler ya, bir türlü inanamazsın. Eksik bir parçasın yüreğimin derinliklerinde, ne koyarsam koyayım dolmayan koca bir boşluk gibi sanki yokluğun, umut biriktirmeye yer kalmamış yanında, dolmuş taşmış yüreğimin her yeri kederle. . .
Tanıdık kuş cıvıltıları bile çalmaz oldu kapımı, hüzün dolu gökyüzü benim için ağlıyor artık. Sen yoksun yanımda, özlediğim, beklediğim ve tek sevdiğim, sen yoksun yanımda! Sana gitme demeyeceğim bu defa, bilmiyorum ne olur, bilmekte istemiyorum açıkçası, savrulup bir yaprak gibi rüzgâra, bana sadece kaderimin gösterebildiklerini göreceğim, ama gitme demeyeceğim bu defa. . .
Mahremdi birlikte nefes alışımız bile ya da almak isteyişimiz. Sonuç yoktu, gelişmesiz sonuçlara ulaşılamıyordu, giriş olmadan gelişmede olmuyordu çünkü. O gitmişti, yine gitmişti. Bunu kaç kere yaptı bilmiyorum. Yarı yolda bırakıp her şeyi, her zaman en iyi yaptığı şeyi yapmış ve gitmişti, bitmeyen günlerimiz, yaşanamayan sevilerimiz vardı oysa ki, ama o gitmişti! . .
Bugün mü günahkar, yoksa yarınlar mı bundan sonra. Kadehlerin dibini görüp efkarlanmak mı günah yoksa. Günlerini ona adayıp, gecelerinde de onu düşünmek mi günah? Bazı şeylerin anlamını bir kere daha düşünür oldum, mahremiyet mi yoksa deli gibi sevişmek mi günahtı? . .
Gizliydi belki de her şey, derinlerde yaşanılan ama bir türlü açığa çıkmayan. Yıllar boyu beklemek ya da sevdiğini söyleyemeden her gece yastığını ıslatmak mıydı sevmek? Gözlerini tavandan ayırmayıp, onun sevdiği şarkıları düşünmekti belki de, umudunu yitirmeyip, bir gün her şeyin güzel olacağına inanmaktı belki de, bilmiyorum. . .
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir derler ya, hiç sağın kalmadığı bir savaştı bu. Yüreklerde oynanılan kışkırtıcı oyunlardı tamamı. Ne bir kazanan ne de bir kaybeden vardı, her şey bir oyundu ve her güzel şey çabuk biterdi. Uzanıp giderken, bir sahil kenarında kumların üzerine, ansızın bir dalganın gelip çarpması gibiydi gidişi. Yine de, yapacak bir şey yoktu, gitmişti…
Söylediklerini düşünmekti en acı olanı, gitmem gerek deyişini duymaktı yakıp kavuran içimi. Oysa onu mutlu görebilmek için feda edebileceklerimi hayal bile edemezdi, çünkü gitmişti. . . . .
Gök gürlemesin artık, karanlıkta yalnız başına ağlayan bir çocuk belirmesin rüyalarımın derinliklerinde bir yerlerde, özlediklerim dindirsin hasretimi, bitmemiş düşüncelerim, nihayete ersin artık… Bulutlar, çekilin artık üstümden, yıllardır geciken güneşim doğsun, sitemlerim savrulun artık, şu bitmeyen çilelerimin günü dolsun. . .
Sanadır yazılarım. Yıllar boyu cebimde biriktirdiklerim, sanadır! Güvenilmemek yaradır benliğimde, beklemek ise alın yazım. Gitme demeyeceğim bu defa, ama bil ki nereye gidersen git, seninle bende geleceğim. Kalbine yeniden umut koyup, beni sevmeni umut edeceğim…
Kafanı kaldır, gökyüzüne bak! Düşün sonra hayat nedir diye. Sonra hüzünlerin, acıların gelsin aklına, kederlen yine ama devam et düşünmeye, sonra beni düşün. Kapında kaç zamandır beklediğimi düşün, bunca zaman sonra sana dönmemi sağlayan nedir düşün, seni mutlu görebilmek için feda edebileceklerimi düşün. . .
Ara sor, ama bil ki bulamazsın, senden kopan parçaların bir yarısı bende, uğraşsan da onaramazsın. Zaman her şeyin ilacı derler ya, bir türlü inanamazsın. Eksik bir parçasın yüreğimin derinliklerinde, ne koyarsam koyayım dolmayan koca bir boşluk gibi sanki yokluğun, umut biriktirmeye yer kalmamış yanında, dolmuş taşmış yüreğimin her yeri kederle. . .
Tanıdık kuş cıvıltıları bile çalmaz oldu kapımı, hüzün dolu gökyüzü benim için ağlıyor artık. Sen yoksun yanımda, özlediğim, beklediğim ve tek sevdiğim, sen yoksun yanımda! Sana gitme demeyeceğim bu defa, bilmiyorum ne olur, bilmekte istemiyorum açıkçası, savrulup bir yaprak gibi rüzgâra, bana sadece kaderimin gösterebildiklerini göreceğim, ama gitme demeyeceğim bu defa. . .
Mahremdi birlikte nefes alışımız bile ya da almak isteyişimiz. Sonuç yoktu, gelişmesiz sonuçlara ulaşılamıyordu, giriş olmadan gelişmede olmuyordu çünkü. O gitmişti, yine gitmişti. Bunu kaç kere yaptı bilmiyorum. Yarı yolda bırakıp her şeyi, her zaman en iyi yaptığı şeyi yapmış ve gitmişti, bitmeyen günlerimiz, yaşanamayan sevilerimiz vardı oysa ki, ama o gitmişti! . .
Bugün mü günahkar, yoksa yarınlar mı bundan sonra. Kadehlerin dibini görüp efkarlanmak mı günah yoksa. Günlerini ona adayıp, gecelerinde de onu düşünmek mi günah? Bazı şeylerin anlamını bir kere daha düşünür oldum, mahremiyet mi yoksa deli gibi sevişmek mi günahtı? . .
Gizliydi belki de her şey, derinlerde yaşanılan ama bir türlü açığa çıkmayan. Yıllar boyu beklemek ya da sevdiğini söyleyemeden her gece yastığını ıslatmak mıydı sevmek? Gözlerini tavandan ayırmayıp, onun sevdiği şarkıları düşünmekti belki de, umudunu yitirmeyip, bir gün her şeyin güzel olacağına inanmaktı belki de, bilmiyorum. . .
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir derler ya, hiç sağın kalmadığı bir savaştı bu. Yüreklerde oynanılan kışkırtıcı oyunlardı tamamı. Ne bir kazanan ne de bir kaybeden vardı, her şey bir oyundu ve her güzel şey çabuk biterdi. Uzanıp giderken, bir sahil kenarında kumların üzerine, ansızın bir dalganın gelip çarpması gibiydi gidişi. Yine de, yapacak bir şey yoktu, gitmişti…
Söylediklerini düşünmekti en acı olanı, gitmem gerek deyişini duymaktı yakıp kavuran içimi. Oysa onu mutlu görebilmek için feda edebileceklerimi hayal bile edemezdi, çünkü gitmişti. . . . .