Bana yüreğimi sığdıramadığım farklı bir hayatı bıraktın isteyerek ya da istemeyerek, oysa ben hiçbir zaman çizmedim aramızdaki mesafelerin sınırını sen hep ulaşılmayacak kadar uzaklardaydın yanı başımda dururken vakitsiz saatlerin yelkovan değirmeninde.
Sana hep ıslak gözlerle baktım o bitmeyen yolculukların ardından, bir kadın çizdim göğsümün sol kafesine ve indirdim hayat perdelerini gözlerimin miyop belleğine.
Üzümün üzüme bakarak kararmasını hatırlatıyorsun durmadan bana, çünkü beni görmeyen gözlerine baka baka kendimi göremez oldum.
Dalgaların savurduğu kum taneciklerinden başka bir şey değildim ben hayatında, dilediğince savurdun beni bir o kıyıya bir bu kıyıya, ellerinden küçük bir oyuncak olmaktan kurtaramadım bir türlü kendimi, nasıl ki her dilde çocuğun ağlaması aynıysa benimde hala duygularım değişmedi aslında.
Gerçekten sevenlerin hepsi aynı sever. Hiçbir sevenin sevgisi diğer birinden farklı değildir aslında, bir türlü anlatamadım yüreğimin kabuk bağlayan yanını, sende acımadan deştin yaramı, söktün bütün kabukları azdırdın tuzladın iyileşmesi zor olan sol yanımı.
Gittin; artık ne İstanbul eski İstanbul nede benim burada yaşamaya gücüm kaldı.
Haldun Taner tiyatrosu da yetim artık bütün buluşma merkezleri senin yasında ve Modanın arka yüzünden görülen adaların o muhteşem görüntüsü de boyandı kara bulutlara, gözlerim şimşek çakmayı senden öğrendi, artık alıştım yanaklarımdan dalgalar devirmeye bu yüzden deniz kıyılarını sevmiyorum artık, sen yinede git, sana asla kal diyemediğim gibi dönüşünü de beklemeden kendimce yaşamaya çalışırım bu sevdayı.
Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değilsin yüreğim, şakaklarına bir ömür dayanmış ki büsbütün yalnızlık, bir yanda yüreğin bir yanda gözlerin karanlığa merhaba derken, artık kıvranmanın alemi yok! Dik ol! Sevmek ayıp değil, sevgiyi karalayan utansın…