Her şey bir İhtimaldi aslında; renkli bir camın ardındaki bir merhabayla başlayan.
Aynı yolculukta yan yana oturmuş yolculardık ikimizde. Geldiğimiz yerler kadar gideceğimiz yerlerde faklıydı belki de... O zaman diliminde kesişmişti yolumuz, kısacık bir an için, bir durak süresince; kim bilir...
İlk başta hani can sıkıntısı ile laf atarsın ya yandaki yolcuya; hani konuşacak bir şeyler ararsın yalnız başına yaptığın yolculukta... O çekingenlik vardı ilk "Merhaba!"m da...
Lakin görünce gözündeki ışıltıyı, hissedince sesindeki ılık yaz meltemini ve fark edince içindeki güzellikleri yeni bir yolculuğun rotası çizildi gönül defterimde.
Bu kadar çabuk nasıl kurduk köprüleri derken, fark ettik ki biz sadece topu oyunda tutmaya çalışan oyunculardık. Sayı yapmaya hiç niyetimiz yok gibiydi. Belki cesaretsizlik, belki dengelerimizdi bizi engelleyen.
Komşu iki ülke olduk sonra... Sen yüksek duvarları ardında krallığını korumaya çalışan bir ada; bense en güçlü zırhlarıyla tehlikeli sularda, sınırlarında dolaşan başka bir ülke...
Topraklarımızın güzelliği, kokusu, rengi ikimizi de cezbediyor, ama bir türlü baş edemiyorduk karşılaşma korkusuyla...
Sen uzaklardan zırhımın direncini denerken, ben duvarlarında gizli bir geçit arıyordum. Ama ikimizde eşiğinde olduğumuz bir savaşın farkında değilmişiz görünümündeydik. Birbirimize yağmur kadar yakın, rüzgar kadar uzak iki ülkeydik neticede... Senin yüksek duvarların hiç yıkılmayacak; benimse zırhım hiç delinmeyecek gibiydi...
Bir Yılmaz Erdoğan şiirinde gibiydik ilk başta, ama sonra anladık ki bize aitti her şey..
Sen "İhtimaller Dahilimdeki Aşkım" idin; uğruna uzak diyarlar fethettiğim. Ve o ihtimallerin sonsuzluğundan en güzel olanını seçtim, seni sevdim ben. "İhtimaller Dahilindeki Aşkım" iken "Aşkım" olmuştun çünkü sen..