Aşk kaçmış gözlerine,
Yaşanmamış yılların sana ağlıyor…
Zaman parçalanırken ellerinde
ölü kelebekler yastığın oluyor…
bağırmak isteyeceksin, bağıramayacaksın… Ağlamak isteyeceksin, ağlayamayacaksın… İşte o zaman daha iyi anlayacaksın, bu hayatın kurallarına göre yaşandığında iyi başlayıp kötü bitmeyen hiçbir şey olamayacağını… İşte o zaman anlayacaksın, mutluluğun hiç olmadığı yerlerde aramanın içini nasıl daha da acıttığını…
tenini değil kalbini sevdim, yüzünü sevdim, yanılgılarını sevdim. Ama hepsinden çok, ben seninle konuşmayı sevdim… Öyle çok hasrettim ki konuşmaya, onca düş kırıklığından, onca dilsizlikten sonra seni buldum. Seni ilk ve son sandım…
nerede bir imkansızlık varsa onu özlemek yazılmıştı alnıma…
en az kendim kadar onun için de acı çektiğimi hissediyorum. Peki onun için de acı çektiğimi neden bilmesini istemiyorum?Bu bencilliğim mi benim, yoksa hiçbir işe yaramayan inceliğim mi, bilemiyorum.
Ne yaşarsan yaşa, içinde o yaralı kalbin olmuyorsa, kendini yaşamamış sayarsın.Bir an kalbin çok acır.bundan böyle hayatındaki her şeyin aynı olacağını düşünürsün.Kaçtığın ve geri döndüğün yollarda düşlerini bıraka bıraka yaşayacağını… Çünkü nereye gidersen git, elbet bir gün dönersin.Gittiğin yerde seni kimse tanımaz; döndüğün yerde de ya eksik sevilmişindir ya da yanlış…Bırak biraz daha uyusun içindeki yabancı…
beni bu sevdanın ortasında, deli yağmurların altında bir başıma bırakıp gittiğin zamanlar seni hiç durdurmadım…Yoluna çıkıp hiç,”gitme”, demedim sana…”Beni bırakma”, diye yalvarmadım…Her gidişinin ardından sessizliğe gömülüp, seni sonsuza kadar kaybettiğimi düşündüm hep…Bir gün geri gelebileceğine hiç inanamadım…Bu yüzden mucizeydi her dönüşün ve bu yüzden her defasında sana daha sıkı sarıldım…
Şimdi yanımdasın…Ama biliyorum, gideceksin yine…Rüzgar adını çağırıyor…Bu şehrin üzerini yine kara bulutlar sarıyor…Biliyorum, yine deli yağmurlar yağacak üzerime…Yine gizlenecek martılar saçakların altına…Yıldızlar kaybolacak…Biliyorum gideceksin ve ben yine kaybedeceğim yolumu…Gözyaşlarımı silmeyecek o sevgi dolu, kutsal yüreğin…Biliyorum, gideceksin…Ama bu kez sana sevdalı güvercinin sevdalı yaralı yüreği bu gidişi kaldıramayacak… Artık gitme sevgilim….
Üzerime soğuk topraklar örtülse de. Benden umut kesilse de, yine de beni ziyaret etmeni, bir kez olsun ayağıma gelmeni, toprağıma o sıcacık ellerinle dokunmanı istiyorum.Ben bunun için öldüm biliyor musun; toprağıma o güzel.o eşsiz ellerinle dokunman için…
Biliyor musun, aşk sonsuz bir saçmalayıştır sevgili…Bunu senin varlığın öğretti bana…Aşk inadına saçmalayıştır.bunu senin yokluğun öğretti bana…
Kanayan sesim ıssızlıkta yankılanıyor.Bencillik mi, umutsuzluk mu bilmiyorum, ama aşk acısıyla yankılanan her ses bana seni hatırlatıyor…
Aşk soyludur, gizemlidir, sessiz ve derinden yaşanır; ama bazen acısı öylesine zorlar ki insanı, bunu olsun birine anlatmak ister…Ama bulamaz….Yoktur…Herkes gelecek olan sabaha hazırlanmak için bu dünyayı kabullenmiştir…
Yaşanmamış yılların sana ağlıyor…
Zaman parçalanırken ellerinde
ölü kelebekler yastığın oluyor…
bağırmak isteyeceksin, bağıramayacaksın… Ağlamak isteyeceksin, ağlayamayacaksın… İşte o zaman daha iyi anlayacaksın, bu hayatın kurallarına göre yaşandığında iyi başlayıp kötü bitmeyen hiçbir şey olamayacağını… İşte o zaman anlayacaksın, mutluluğun hiç olmadığı yerlerde aramanın içini nasıl daha da acıttığını…
tenini değil kalbini sevdim, yüzünü sevdim, yanılgılarını sevdim. Ama hepsinden çok, ben seninle konuşmayı sevdim… Öyle çok hasrettim ki konuşmaya, onca düş kırıklığından, onca dilsizlikten sonra seni buldum. Seni ilk ve son sandım…
nerede bir imkansızlık varsa onu özlemek yazılmıştı alnıma…
en az kendim kadar onun için de acı çektiğimi hissediyorum. Peki onun için de acı çektiğimi neden bilmesini istemiyorum?Bu bencilliğim mi benim, yoksa hiçbir işe yaramayan inceliğim mi, bilemiyorum.
Ne yaşarsan yaşa, içinde o yaralı kalbin olmuyorsa, kendini yaşamamış sayarsın.Bir an kalbin çok acır.bundan böyle hayatındaki her şeyin aynı olacağını düşünürsün.Kaçtığın ve geri döndüğün yollarda düşlerini bıraka bıraka yaşayacağını… Çünkü nereye gidersen git, elbet bir gün dönersin.Gittiğin yerde seni kimse tanımaz; döndüğün yerde de ya eksik sevilmişindir ya da yanlış…Bırak biraz daha uyusun içindeki yabancı…
beni bu sevdanın ortasında, deli yağmurların altında bir başıma bırakıp gittiğin zamanlar seni hiç durdurmadım…Yoluna çıkıp hiç,”gitme”, demedim sana…”Beni bırakma”, diye yalvarmadım…Her gidişinin ardından sessizliğe gömülüp, seni sonsuza kadar kaybettiğimi düşündüm hep…Bir gün geri gelebileceğine hiç inanamadım…Bu yüzden mucizeydi her dönüşün ve bu yüzden her defasında sana daha sıkı sarıldım…
Şimdi yanımdasın…Ama biliyorum, gideceksin yine…Rüzgar adını çağırıyor…Bu şehrin üzerini yine kara bulutlar sarıyor…Biliyorum, yine deli yağmurlar yağacak üzerime…Yine gizlenecek martılar saçakların altına…Yıldızlar kaybolacak…Biliyorum gideceksin ve ben yine kaybedeceğim yolumu…Gözyaşlarımı silmeyecek o sevgi dolu, kutsal yüreğin…Biliyorum, gideceksin…Ama bu kez sana sevdalı güvercinin sevdalı yaralı yüreği bu gidişi kaldıramayacak… Artık gitme sevgilim….
Üzerime soğuk topraklar örtülse de. Benden umut kesilse de, yine de beni ziyaret etmeni, bir kez olsun ayağıma gelmeni, toprağıma o sıcacık ellerinle dokunmanı istiyorum.Ben bunun için öldüm biliyor musun; toprağıma o güzel.o eşsiz ellerinle dokunman için…
Biliyor musun, aşk sonsuz bir saçmalayıştır sevgili…Bunu senin varlığın öğretti bana…Aşk inadına saçmalayıştır.bunu senin yokluğun öğretti bana…
Kanayan sesim ıssızlıkta yankılanıyor.Bencillik mi, umutsuzluk mu bilmiyorum, ama aşk acısıyla yankılanan her ses bana seni hatırlatıyor…
Aşk soyludur, gizemlidir, sessiz ve derinden yaşanır; ama bazen acısı öylesine zorlar ki insanı, bunu olsun birine anlatmak ister…Ama bulamaz….Yoktur…Herkes gelecek olan sabaha hazırlanmak için bu dünyayı kabullenmiştir…