Sana bir mektup yazmaktan bahsetmiştim. Daha önce yazdıklarıma ve bundan sonra yazacaklarıma benzemeyecek bir mektup olacaktı.
Mektuplar böyle başlamaz ama ben başlattım. Bugün, iğneyle kuyu kazıyormuşum gibi hissettim kendimi. Kelimelerle dolu bir kuyu… O kuyunun sonsuzluğunda, en güzel kelimeleri, en sevdiğim zamanlarda, hep senin için aradığımı… Ve, çoğu zaman bulamadığımı...
Evet, en güzel kelimelerde, en sevdiğim zamanlardasın.
Bu akşam; seni, sana yazdığım mektup gibi düşündüm. Daha önce yaşadıklarıma ve bundan sonra yaşayacaklarıma benzemeyecek bir aşksın. Senden öncesi yaşandı, senden sonrası da yaşanacak. Biliyoruz ki sonsuz aşk yok.
Mutsuzlukları anlatmayacağım. Bu satırlarda umutsuzluklara, hayal kırıklıklarına izin vermiyorum. Nerede, nasıl bir hayatı tasarladığım çok önemsiz. Bir kıyı kasabasını yazmaktan usanmadığıma aldırış etme. Mutluluk, zaman ve yer ile ilgisiz.
Mutluluk, gözbebeklerindeki kıvılcımlarda…
Bir yapbozun aranan parçasını bulduğunda, yerine koymaktan vazgeçip uzatır gibi…
Karanlık bir gecenin bölünmüş uykusunda, bir kabusu paylaşır gibi…
Soğuk bir gecede üşümesinden korkarak, üstünü örter gibi… Böylesi bir aşk, bu mektuba sığdıramadığım…
Mektuplar böyle bitmez ama... Ben bitirdim.