http://img134.imageshack.us/img134/6...0tkae41nu6.gif
BEN BU AŞKTA NEYİM?
Yalnızlıkta aşkı aradım. Paylaşıma aşık sevgiliyi... Yüreğimin rengiydi, gökyüzünün gece giydiği renk. Ve ben, gökkuşağına hasret bir gökyüzüydüm. Hiçbir uçurtma gönlünce salınmazdı bende. Hiçbir kuş, göç etmek için bile geçmezdi. Güneş, çok nadir açardı. Ama yağmur sıklıkla yağardı. Yılların yalnızlığıyla dolmuş, sağanak yağmurlara gebe bulutlardı gözlerim. Ve hep yağardı.
Çocukları avutmak için anlattığım bir öyküydü hayatım. Sonunu bir türlü getiremediğim. Yaşanılmamışlıkları pullayarak yüreklerine sunduğum, üzerlerine kırık sevgiler serptiğim.Taze bir aşkla şenlendirdiğim.
Sonra anlatmaktan sıkıldım. Çünkü tekrardan ibaretti zaman. Aşk, ayrılık, yalnızlık; aşk, ayrılık, yalnızlık. Sonra fark ettim ki aşk ve yalnızlık ayrı değildi. Yalnızlık yalnız yaşanabildiği gibi aşkla da yaşanabiliyordu. Ama aşk, tek başına var olamazdı.
Şimdi sen varsın. Yalnızlığımda paylaşıma en aç olduğum zamanda kalbimi çaldın. Ama sonra yine fark ettim ki kalbimi hiç çalmadın. Koşarcasına geçtiğin o yollara beni de kattın. Ben sabitlenmiş yaşam parçalarının arasına alındım. Ve öyle kaldım. Bu, hareket halindeki bir trene, yolcu olarak binmek gibi... Ne hareketi durdurabilirsin, ne de yolcu olmaktan çıkabilirsin.
Sonra sorguya çekmeye başlarsın kendini. “Benim bu hızlı yolculukta yerim ne?” diye. Ve onun daha önceden kurulmuş hayatına katıldığını anlarsın. Yani sen olsan da olmasan da akıp giden bir yaşamı vardır. Çoğu kez senden bile çok çok önemli olan...
Başa, geldiğin yere dönersin. Yalnızlığa ... Aşkta bile yaşatılan o yalnızlığa. Artık, aşkı aramaktan da vazgeçersin.
BEN BU AŞKTA NEYİM?
Yalnızlıkta aşkı aradım. Paylaşıma aşık sevgiliyi... Yüreğimin rengiydi, gökyüzünün gece giydiği renk. Ve ben, gökkuşağına hasret bir gökyüzüydüm. Hiçbir uçurtma gönlünce salınmazdı bende. Hiçbir kuş, göç etmek için bile geçmezdi. Güneş, çok nadir açardı. Ama yağmur sıklıkla yağardı. Yılların yalnızlığıyla dolmuş, sağanak yağmurlara gebe bulutlardı gözlerim. Ve hep yağardı.
Çocukları avutmak için anlattığım bir öyküydü hayatım. Sonunu bir türlü getiremediğim. Yaşanılmamışlıkları pullayarak yüreklerine sunduğum, üzerlerine kırık sevgiler serptiğim.Taze bir aşkla şenlendirdiğim.
Sonra anlatmaktan sıkıldım. Çünkü tekrardan ibaretti zaman. Aşk, ayrılık, yalnızlık; aşk, ayrılık, yalnızlık. Sonra fark ettim ki aşk ve yalnızlık ayrı değildi. Yalnızlık yalnız yaşanabildiği gibi aşkla da yaşanabiliyordu. Ama aşk, tek başına var olamazdı.
Şimdi sen varsın. Yalnızlığımda paylaşıma en aç olduğum zamanda kalbimi çaldın. Ama sonra yine fark ettim ki kalbimi hiç çalmadın. Koşarcasına geçtiğin o yollara beni de kattın. Ben sabitlenmiş yaşam parçalarının arasına alındım. Ve öyle kaldım. Bu, hareket halindeki bir trene, yolcu olarak binmek gibi... Ne hareketi durdurabilirsin, ne de yolcu olmaktan çıkabilirsin.
Sonra sorguya çekmeye başlarsın kendini. “Benim bu hızlı yolculukta yerim ne?” diye. Ve onun daha önceden kurulmuş hayatına katıldığını anlarsın. Yani sen olsan da olmasan da akıp giden bir yaşamı vardır. Çoğu kez senden bile çok çok önemli olan...
Başa, geldiğin yere dönersin. Yalnızlığa ... Aşkta bile yaşatılan o yalnızlığa. Artık, aşkı aramaktan da vazgeçersin.