Bir çırpıda siliniyor yaşam.. Bir çırpıda sözcüklerin teni sıyırıyor geçmişi..
Azalarak, azalarak düştüm geceden..
Öylesine büyük ve güçlü bir hançer saplandı ki yüreğime, ne kadar uğraşsam da bir türlü çıkarmayı başaramadım.. Önce harflerin üzerinde kalan kokun uçtu, sonra da gecenin ilerleyen saatinde sakladığım diğer yarım..
Bazen bazı karşılaşmalar nihayete erdiriyor kıyıda köşede tutulmuş, herkesten saklanılmış, üzeri bütün bir "an" örtüsüyle örtülmüş cümleleri.
Nasıl olduğunu anlamadan, yeterli bir sebep bulunamadan çekip gitmişti. Giden belki bir insan değildi, giden bu defa tanıdık söylentiler değildi; ama giden bu defa canımı itiraflara bile sığdıramayacağım derecede yaktı.
Hani insanın içinden çekilir ya bazen bir şeyler, hani gözlerin değdiği noktada belirsizleşir ya görütüler.. Bakarsın... bakarsın... bakarsın ve hiçbir şey baktığın gibi değildir aslında karşında. Sanki öncesinde yaşanmış her şeyin üzerine büyük ve kalın bir çizgi çekilmiştir. Gözünden dökülen yaşın harmanlandığı yokluklar ve terkin ertesinde yerleşmiş anlamsız duruşlar neyi ne kadar anlatabilir ki!
Soruların bile bir cevabı varken, her şey olağanca hızıyla uzaklaşır ruhun ince kıvrımlı yollarından.
(Z)aman dilersiniz, dillenmiş yâreleriniz için..
Koynunda uyutulacak ne varsa bir aşkın, kendine kapanmış; yol çizgileri kaybolmuş, mola yerleri koltukta uyuyarak geçiştirilmeye başlanmış ve zaman, kendisine kuluçkada şaşalı bir yer edinmeye çoktan başlamıştır.
Gürültülüdür sevgili..
belki de yaşamın en büyük kirliliği(!) aşkın içinde. Ne kadar uzaklaşırsa bizden, bir o kadar da kendisini yakın kılan ..
Çığlıkların ardında nihayete ermeyen bir ses kısıklığı..
Şimdi içimde öyle şaşkın bir ten kaldı ki; bir türlü giyinmeyi beceremeyen...
El altından düşürüp nereye sakladılar sizi?
Hangi ağacın kökleri arasına saldılar tohumlarınızı? Kim bilir neredesiniz şimdi. Hangi rüyanın kapısında, hangi dilde, kiminle...
Şimdiden özledim parmak uçlarımla dokunduğum, her gece uykumun arasında sakladığım sıcaklığınızı.. Ne olurdu siz gitmeseydiniz...
Boş...
Ne kadar yazsam da o derinliğe bir türlü ulaşamıyorum. Küçük bir defterde sıralanan diğer yarınızdan başka elimde bir şey kalmadı dersem, yaza, sonbahara ihanet mi etmiş olurum...?
Ezberlediğim onca tarih, ezberlediğim onca itinalı diziliş bir anda gitti işte... Belki de melekler aldı onları; ya da birileri benim yerime "dur" dedi... Şimdi, neye inanmalı "on dokuz" cümlenin zamansız gidişiyle... Neye?
Bilseydiniz, biraz olsun anlayabilseydiniz; peki ya, siz ne derdiniz?
Gece, bir diğer geceyle çakıştı
..ve bu çarpışmada tüm harfler, bir zamanın benliğini alıp götürdü...
Sayfalarda darp izine ise ne yazıkki rastlanamadı...
Her neredeyseniz içinizdeki tılsımı, size benimle biçilen yeri unutmayın...
sesine düştüm, ne güzel........