Bazen içine attıkları kemiriyor insanı.
ya hayatına hiç almayacaksın ya da sildin mi zerre
kadar iz bırakmayacaksın.
yoksa gecenin bir yarısı öyle bir sızlatır ki
içini dünya başına döner.
yine hüzün uğradı geceye.
sabah gittikçe uzaklaşıyor benden.
o da sevmiyor beni herkes gibi.
yalnızlık ağızda çoğalan tatsız lokma,
ne yutabiliyorum ne de atabiliyorum.
adı hasret, sızısı sonsuz, yatağım onsuz...
titrek bir iç çekişi hakim bedenime,
onsuz olmayacak biliyorum.
duvarlar üzerime geliyor, daralıyor ruhum. Ecel gelse
eğeceğim boynumu önüne bir koyun gibi.
gözlerimi kapatmak geçiyor içimden sonsuz bir
uykuya, uyumak , uyumak...
ve bir daha uyanmamak...
ne güzel bir vuslat demi ölüm denen meçhul son.
ama biliyorum ki her iki dünyada da
olmayacak yanımda.
hey gidi hırçın rüzgar neden bu kadar acımasızca
vuruyorsun pencereme. sen de mi intikam
alıyorsun benden aklınca.
oysa benim gözlerim sende değil, hep aralık
bıraktıgım kapımda.
o gelecek, gıcırdatarak silecek ölüm
sessizliğini odamdan.
çek git şimdi , dövünme deli deli, insafsızca
vurma kendini oradan oraya. yalnızlığımı da
al git buralardan...
gizli bir mektup sıkıştrayım cebine. git onun kapısını
döv usulca. gözyaşlarımı gotür. o yağmuru çok
sever bilirim. penceresinden sız içeri. bir su gibi
avuçlasın beni , ellerinden kalbine sızayım ...
yatağım onsuz , gece sonsuz...
silahım kurşunsuz,
sobam odunsuz...
git rüzgar, al gel onu...
onsuz ellerim buz..