Hayatın oynadığı oyunların içinde, bir ebe olarak sallanma sırası bana geldiğinde, büyümüştüm ve büyü bozulmuştu.
Dahası, hava bulutluydu ve ben tanıdığım en yağmur yüklü buluttum. İnceden inceye hüzün yağıyordu yüreğimden.
Bildik tüm insanlar yabancı, hoşuma giden tüm tatlar tadını yitirmiş, tanıdık tüm sesler sessizdi. Sevdiğim tüm şarkıların sözlerini unutmuştum. Çiçekler kokmaz, renkler görülmezdi. Tebessüm ise, yırtık bir fotoğraftaki dudakların yanaklara doğru gerilmesinden ibaretti.
Belki de her şey olması gerektiği gibiydi ve yabancılaşan bendim.
Dedim ya, büyümüştüm ve büyü bozulmuştu.
En sesli harflerle lanet okumak istedim kendimden yitirilişime sebep olan anlarıma. Anlar aldırmaksızın düşünce ve duygularıma eskiyordu. Anlamsız kalacaktı bu yüzden en sesli seslerin bile dile gelmesi.
Sustum.
O sessizlikte, salıncağın zincirlerine dokunan bir el arzuladı en çok içim.
Gecenin koyu ve ürkek tonlarına rağmen, yine de hayata tutunabilirdim zincirlere uzanan elle.
Belki tüm hüzünleri savururdum bir el salıncağın zincirlerinden tutup savursa salıncağı, sallasa beni.
Öyle ya...
Ebe bendim!
Sallanma sırası bana geldiğinde tüm insanlar gitmiş, parkın lambaları bile küsmüş, bir tek karanlık bana eşlik etmişti.
Bu yüzden ben de karanlığa sahip çıkmaya karar verdim.
Ben hüzünleri [d]ağladım,
[Kar]anlık beni [d]ağladı.
Öylece eskidim gittim...
Sabah olduğunda birileri mutlaka katılırdı an[ı]larıma. Lakin cenazelerin ardından ağlamak da boştur, yaşarken sarılmadıktan sonra.
Ama karanlık öylesine sıkıca tuttu ki zincirlerini salıncağın;
Ben hüzünleri [d]ağladım,
[Kar]anlık beni [d]ağladı.
Dahası, hava bulutluydu ve ben tanıdığım en yağmur yüklü buluttum. İnceden inceye hüzün yağıyordu yüreğimden.
Bildik tüm insanlar yabancı, hoşuma giden tüm tatlar tadını yitirmiş, tanıdık tüm sesler sessizdi. Sevdiğim tüm şarkıların sözlerini unutmuştum. Çiçekler kokmaz, renkler görülmezdi. Tebessüm ise, yırtık bir fotoğraftaki dudakların yanaklara doğru gerilmesinden ibaretti.
Belki de her şey olması gerektiği gibiydi ve yabancılaşan bendim.
Dedim ya, büyümüştüm ve büyü bozulmuştu.
En sesli harflerle lanet okumak istedim kendimden yitirilişime sebep olan anlarıma. Anlar aldırmaksızın düşünce ve duygularıma eskiyordu. Anlamsız kalacaktı bu yüzden en sesli seslerin bile dile gelmesi.
Sustum.
O sessizlikte, salıncağın zincirlerine dokunan bir el arzuladı en çok içim.
Gecenin koyu ve ürkek tonlarına rağmen, yine de hayata tutunabilirdim zincirlere uzanan elle.
Belki tüm hüzünleri savururdum bir el salıncağın zincirlerinden tutup savursa salıncağı, sallasa beni.
Öyle ya...
Ebe bendim!
Sallanma sırası bana geldiğinde tüm insanlar gitmiş, parkın lambaları bile küsmüş, bir tek karanlık bana eşlik etmişti.
Bu yüzden ben de karanlığa sahip çıkmaya karar verdim.
Ben hüzünleri [d]ağladım,
[Kar]anlık beni [d]ağladı.
Öylece eskidim gittim...
Sabah olduğunda birileri mutlaka katılırdı an[ı]larıma. Lakin cenazelerin ardından ağlamak da boştur, yaşarken sarılmadıktan sonra.
Ama karanlık öylesine sıkıca tuttu ki zincirlerini salıncağın;
Ben hüzünleri [d]ağladım,
[Kar]anlık beni [d]ağladı.