gidişim neyi değiştirecek bilmiyorum, ama gidiyorum... yüreğimde söylenmemiş sözlerin acısı, ellerimde ellerini tutamamış olmanın sızısı gidiyorum...
boğazımı düğüm düğüm eden bir cümle şimdi "seni seviyorum!"söylenmedikçe nefes almamı engelleyen, kulağına ulaşmadıkça anlamını yitiren bir cümle şimdi... "seni seviyorum!"
içimde "seni seviyorum"un söylenmemiş acısı gidiyorum....
yaz yağmurları dökülüyor yollarıma. tenindeki yaz kokusu benimle geliyor. ben seni alıp yanıma sensizliğe gidiyorum. tenimde yokluğunun soğuğu dilimde söylenmemiş bir "seni seviyorum" gidiyorum...
kendimi sakin bir sahil kasabasına atmak çare sanki. keşkelerin kıyısında bir baraka bulsam... demirlesem yüreğimi... tuzlu kumlara versem sırtımı... yaralarıma bassam denizin tuzunu... acıtsam kanatsam... kanayan, acıyan hep bir "seni seviyorum" cümlesi...
içimde bir yanardağ var bilmiyorsun. patlamaya hazır volkanlar saklıyorum. lavlar büyütüyorum yoklukta... tüm bu havai fişek gösterisini harekete geçirecek şey ise bir "seni seviyorum" cümlesi...
yolların karanlığı daha çok keskinleştiriyor içimdeki sızıyı. "seni seviyorum" cümlesi bilendikçe bileniyor paslı bir bıçak gibi. boğazımda düğüm düğüm kaldıkça daha da acıtıyor canımı... kanatıyor içimi. yüreğime kadar sızıyor kanım. kan doluyorum... gözlerimle tüm kanı ağlıyorum...
"seni seviyorum" bir söylenmemiş söz dilimde..."seni seviyorum"larımı alıp gidiyorum bu şehirden. kaçamak bakışlar atıyorum dikiz aynamdan.
yağmur diniyor yollarda. ama hala damlalar dönüyor gözlerimin önünde... yağmur değil gözyaşı damlaları... ıslanıyor "seni seviyorum"lar. ıslandıkça daha da ağırlaşıyorlar... ağırlaştıkça yüreğime daha fazla bir ağrı saplanıyor.
gidiyorum... ağlamaklı bir "seni seviyorum!" bırakıp bu şehirde, gidiyorum...
(söylenmemiş sözler kadar iç acıtan bir şey yoktur bu dünyada.
söylenmemiş sözler mezarlığına gömüp sevdamı gidiyorum bu şehirden...
ağlama sevdam. toprak soğuk, toprak karanlık olsa da yeniden doğacağın gün de vardır elbet kaderinde... alnına kazınmış bir isim vardır... doğacağın güne kadar ben, gidiyorum...)
sen gidince soğuyor yatak... gece uzuyor... sensiz geçen geceler beni ihtiyar ediyor... hani gitmesen diyorum... "hani gitmesem diyorum!"
senin her gidişinde sürgün oluyorum ben... en kötüsü aslında gitmeden sürgün olmak... etimi acıtıyor böyle sürgün yaşamak...
"hani gitmesek diyorum!..."
boğazımı düğüm düğüm eden bir cümle şimdi "seni seviyorum!"söylenmedikçe nefes almamı engelleyen, kulağına ulaşmadıkça anlamını yitiren bir cümle şimdi... "seni seviyorum!"
içimde "seni seviyorum"un söylenmemiş acısı gidiyorum....
yaz yağmurları dökülüyor yollarıma. tenindeki yaz kokusu benimle geliyor. ben seni alıp yanıma sensizliğe gidiyorum. tenimde yokluğunun soğuğu dilimde söylenmemiş bir "seni seviyorum" gidiyorum...
kendimi sakin bir sahil kasabasına atmak çare sanki. keşkelerin kıyısında bir baraka bulsam... demirlesem yüreğimi... tuzlu kumlara versem sırtımı... yaralarıma bassam denizin tuzunu... acıtsam kanatsam... kanayan, acıyan hep bir "seni seviyorum" cümlesi...
içimde bir yanardağ var bilmiyorsun. patlamaya hazır volkanlar saklıyorum. lavlar büyütüyorum yoklukta... tüm bu havai fişek gösterisini harekete geçirecek şey ise bir "seni seviyorum" cümlesi...
yolların karanlığı daha çok keskinleştiriyor içimdeki sızıyı. "seni seviyorum" cümlesi bilendikçe bileniyor paslı bir bıçak gibi. boğazımda düğüm düğüm kaldıkça daha da acıtıyor canımı... kanatıyor içimi. yüreğime kadar sızıyor kanım. kan doluyorum... gözlerimle tüm kanı ağlıyorum...
"seni seviyorum" bir söylenmemiş söz dilimde..."seni seviyorum"larımı alıp gidiyorum bu şehirden. kaçamak bakışlar atıyorum dikiz aynamdan.
yağmur diniyor yollarda. ama hala damlalar dönüyor gözlerimin önünde... yağmur değil gözyaşı damlaları... ıslanıyor "seni seviyorum"lar. ıslandıkça daha da ağırlaşıyorlar... ağırlaştıkça yüreğime daha fazla bir ağrı saplanıyor.
gidiyorum... ağlamaklı bir "seni seviyorum!" bırakıp bu şehirde, gidiyorum...
(söylenmemiş sözler kadar iç acıtan bir şey yoktur bu dünyada.
söylenmemiş sözler mezarlığına gömüp sevdamı gidiyorum bu şehirden...
ağlama sevdam. toprak soğuk, toprak karanlık olsa da yeniden doğacağın gün de vardır elbet kaderinde... alnına kazınmış bir isim vardır... doğacağın güne kadar ben, gidiyorum...)
sen gidince soğuyor yatak... gece uzuyor... sensiz geçen geceler beni ihtiyar ediyor... hani gitmesen diyorum... "hani gitmesem diyorum!"
senin her gidişinde sürgün oluyorum ben... en kötüsü aslında gitmeden sürgün olmak... etimi acıtıyor böyle sürgün yaşamak...
"hani gitmesek diyorum!..."