Berna’ya.. birbiriyle birleşemeyen cümleler...
Sözümde duruyor, bekliyor ve susarak özlüyorum...
Ansızın çekip gittin. En ufak bir açıklama bile yapmadan. Yada yaptın ama ben anlamadım anlayamadım. Anlamakta istemedim. Sen gittin kent yıkılı verdi ansızın. Ansızın bir deprem oldu buralarda. Yüzüm gözüm deprem dalgası. Hertaraf yıkık dökük. Yıkılan evlerin altından iniltiler geliyor ama bunu birtek ben duyuyorum. Yıkılan evleri birtek benim gördüğüm gibi. Kimse duymuyor benden başka. İnsanların suratlarındaki acıyı okumaya başladım. Çünkü aynı acıları yaşayan ben onları çok iyi anlıyorum. Eğer duymuyorsan başka insanların acılarını ta yüreğinde yaşamıyorsun demektir. Ölüsündür, fiziksel ölümden beter bir ölüm, bu beyin ölümü insani duyguların ölümü. Ki ben hala yaşıyorum.
Gittin.. benden bir şeyleri de çalıp gittin. Sakın sorma kendine. Ben ne yaptım diye. Dön düşün süreci. Düşün verdiğin sözleri. Işıltılar için de tutsak alınabiliyıor bir insan ansızın. Farkındamısın... Evet farkındasın. Sen farkına varacak kadar akıllısın. Ne ne yaptığını bilecek yaştasın. Hani derler kaçan kovalanır. Saçma bir oyundur aslında kaçmak. Anlamsızdır işte. Ama nedense bunu hepimiz yapıyoruz ve bize yapıldığındada kızıyoruz. Kızmaya hakkımız da yok aslında.
Şimdi bu kent gibi bu yazıda kırık dökük kokpuk kopuk. Cümleler yerli yerine oturamıyor birtürlü. Sıkışıp kalıyor kalemin saçma sapan sallanışlarına. Parmaklarsa bıkkın. Korkuyor parmaklar, isteneni yazınca fırtınalar kopar diye. Ama yazabilğince yazacak gene. Ki bir insanı yazmak güçlü kılar. İçindeki o tarifi imkansız garip aptal sıkıcı ve bir o kadarda çekilmez duyguyu yazmak güçlü kılar insanı.
Ansızın kaçtın. Ne olduğunu anlamadan anlatmadan kaçtın. Çabuk pes ettin. Oysa ne paylaşmıştık ki. Kursağımda kaldı tüm anlatacaklarım. Anlatamadan o yumuşak gülüşlü dudakların yerinde cam kırığı kesikler resitali oluşu verdi. Bu fırtına.. Zaten fırtınalar hep ansızın gelmiyormu ve geldiğinde kasırgaya dönüşmüyormu? Biliyormusun mutlaka ışık ve sevgi bulacak bizi. Bunu biliyorum yanılamam bu sefer. Yanılmamalıyım. Çünkü daha önce olmayan şeyleri şimdi hissediyorum. Hiç bu kadar emin olmamıştırm. Ki yaşıma bakma sakın yüz yaşındayım ben. Yaşıtlarım sokaklarda top oynarken kızlara aşk mektupları yazarken ben dövüşteydim insanlık için. Ufacık yaşıma rağmen yüreğimi avuçlayıp çıktım yola. O yollar acı ve bir o kadarda coşkuyla doluydu. O yıllar sevginin ve mutluluğun yoluydu. O yol tarihin yoluydu onurun erdemin yolu. İnsanlığa büyük tutkuyla bağlı olmanın yolu. Ben sana daha o yolu anlatacaktım. Ama gel görki sen çabuk kaçtın.
Döneceksin biliyorum.. Geleceksin biliyorum. Gözlerin ne söylerse söylesin öncesi ve sonrası yok sen kesin kez son duraksın... Sen bütün öksüzlüklerin zafer sevinciyle birleştiği iklimsin. Gün olur razı olurum herşeye gün gelir isyan ederim sevgiye. Gün gelir hiç yokmuşsun gibi tam bitmişken başlarım gizli gizli. Düşünce ne söylerse söylesin yüeregimde son sensin. Öncesi ve sonrası yok benim için çok değerlisin. Acılarından tanıdım seni. Acılarımla tanımalısın beni.
Geleceğini biliyorum bir gün. Sen yürürsün tarih yürür. İklimler dahada canlanır. Bir yanımızdaki kara kış elbet yerini bahara bırakacak. Bitecek acılar mutlaka ilk gün ışıgıyla beraber.
Ben senin adına hep Nisan diyorum. Sonra kendi kendime gülüyorum. Evet adına Nisan diyorum. Çünkü nisan yağmuru gibisin sende. Nezaman yağacağı belli olmayan. Ama nisan yağmurları ile toprak daha bir bereketli oluyor. Tohumlar o ılık yagmurla aslında kalıcı hayat buluyorlar. Serin ve sıcak yağar nisan yagmurları ilklimleri canlandırıyor. Evet sen bir nisan yağmuru gibisin bundan dolayı Nisan diyorum adına.
Günlerdir sert müzik dinliyorum. sert müzik. Diyeceksin ki sert müzikte gürültüden başka bir şey yok. Aslında sert müzikin içinde çok duygusal melodiler var, öfke ve acı var. Gitaristin elektro gitara her sert dokunuşuyla bir ok gibi saplanır yüreğime acı ve umut. Beni tekrar tekrar yaşama bağlar. Aslında yakalamak önemli sert müzikteki duyguları. Çünkü öfke ve coşku savaş ve barış korku ve cesaret kardeştir. Güneş her sabah inadına doğar. Aynı umut gibi. Umutsuzluğa düştüğümde dinlerim sert müziğinin o mükemmel coşkusuyla yüreğime nisan yağmurları yağdırır aynen senin gibi..
Kimi zaman bir çocuğun gülüşünde kimi zaman bir çiçeğin kokusundasın şimdi. Bulmak istediğimde buluyorum seni. Sen bunu istiyormusun bilmem ama ben buluyorum. Dedimya acılarından tanıyorum seni. Toplanan tüm acılar bir kasırgaya dönüşüyor. Ama biz ki tarih ırmağında yürümesini bilenler soluğumuzu uzun tutmak zorundayız. Sana sorular sormuyorum burada. Çünkü sorular burada tarihin boşluğuna atılan çakıl taşlarına dönüşecektir. Cevapsız kalacaktır. Bir anlamda karşılıksız cevaplarını arayan sorular olacaktır. Bir yandan Ahmet Arif’in dizelerindesin. Adnan Yücel’in haykırışlarında. Ahmet Telli’nin direngenliğinde. Büyük ozan Nazım’ın solugunda.. Murathan Mungan’ın yanlız operasında ise ben varım. Sahnede tek başına tutkusunu haykıran bir oparet gibi.
Belki delinin tekiyim belkide bir çaylak. Ama genelde serüvenciyim ben. Tarihin içinde öylesine gezinen. Öylesine deli öylesine tutku dolu. Öyylesine kendi halinde çılgın. Öylesine karşılıksız çıkarsız sevmesini öğrenmeye çalışan ben. Eksik ve fazlalıkları ile yetersizlik ve üstünlükleri ile ben. Topladığı bilği kırıntılarından dağlar yaratmaya çalışan onları birleştirip yaşamına yön veren ben.
Sahi konugum ol bir akşam üstü. Buluşup uzatalım geceyi biraz. Biraz da yanlızlıklar yanlız kalmayı öğrensinler. Birazda bakışımlı mevsimlerde gezinelim. Sahi konuğum ol bir akşam üstü. Demli bir çay tadında dalalım sohbete. Sahi bir akşam üstü konuğum ol o gün yağmur yağsın ama o yağmuru bir sen birde ben görelim. Geleceğin görkemli günlerinden konuşalım. Sahi konuğum bir akşam üstü kasırgaya dönüşsün bu koca yaşlı kent. Kent yansın biz yanmadan... Suya düşen bir kafanfilse yüreklerimiz. Vurmalıyız onları o taştan butaşa. O çağlayandan bu çağlayana. Taki büyük ve görkemli günlere biyad edene kadar.
Susarak özlüyorum.....
Susmak bazan kendi başına çok anlam ifade ediyor. Susmak bazan fırtına öncesi sesizlik gibi hırçınlaşıyor. Susmak bazan güçlendiriyor insan yanımızı. Arayışları hızlandırıyor aslında. Susmak çok şeyi anlatıyor insanlara. Acıyla mutluluk kardeşse ve ayrılamazlarsa konuşmak ve susmakta aynı anlamdadır aynı eksende. Evet ben seni SUSARAK ÖZLÜYORUM. Sadece özlemiyor aynı zamanda bekliyorumda döneceğin o görkermli günü bekliyorum. O gün tarih akışını değiştirmeli. Diyer günlerden farklı olmalı. Ki ben o gün farklı olacağım. Farklı olacağız. Farklılıklar birleştirecek birbirimizi.
Sana söz verdim ben belkide yıl bekleyeceğim. Kimsenin kimseyi beklemediği gibi. Belkide Kerem’in yanışı gibi. Ferha’tın dağları delişi gibi. Ama asla Mejnun’un aptal kaçışları gibi değil. Sana söz verdim aşkımda direneceğim. Sen kaç ben peşindeyim. Kaç kaça bilidiğin kadar mutlaka yakalayacağım seni. Çünkü şuanda ellerim senden ötelere uzanıyor ama seni yakalayamıyorum bir türlü ama yakalayacağım. Aynen söz verdiğim gibi. Ateşi sen yaktın bense harlıyorum şimdi tüm gücümle.
Aşkıma sahip çıkıyorum, sana ve geleceğime sahip çıkıyorum. Çünkü ok yaydan çıktı ben seni seviyorum....
Dört milyar kadının içinden seni seçtim....
Sözümde duruyor, bekliyor ve susarak özlüyorum...
Kalsaydın yokluğunla yok olmazdı bu şehir.
Kaçmakla mutluluklar bulunmuyor bunu bil....
Ansızın çekip gittin. En ufak bir açıklama bile yapmadan. Yada yaptın ama ben anlamadım anlayamadım. Anlamakta istemedim. Sen gittin kent yıkılı verdi ansızın. Ansızın bir deprem oldu buralarda. Yüzüm gözüm deprem dalgası. Hertaraf yıkık dökük. Yıkılan evlerin altından iniltiler geliyor ama bunu birtek ben duyuyorum. Yıkılan evleri birtek benim gördüğüm gibi. Kimse duymuyor benden başka. İnsanların suratlarındaki acıyı okumaya başladım. Çünkü aynı acıları yaşayan ben onları çok iyi anlıyorum. Eğer duymuyorsan başka insanların acılarını ta yüreğinde yaşamıyorsun demektir. Ölüsündür, fiziksel ölümden beter bir ölüm, bu beyin ölümü insani duyguların ölümü. Ki ben hala yaşıyorum.
Gittin.. benden bir şeyleri de çalıp gittin. Sakın sorma kendine. Ben ne yaptım diye. Dön düşün süreci. Düşün verdiğin sözleri. Işıltılar için de tutsak alınabiliyıor bir insan ansızın. Farkındamısın... Evet farkındasın. Sen farkına varacak kadar akıllısın. Ne ne yaptığını bilecek yaştasın. Hani derler kaçan kovalanır. Saçma bir oyundur aslında kaçmak. Anlamsızdır işte. Ama nedense bunu hepimiz yapıyoruz ve bize yapıldığındada kızıyoruz. Kızmaya hakkımız da yok aslında.
Şimdi bu kent gibi bu yazıda kırık dökük kokpuk kopuk. Cümleler yerli yerine oturamıyor birtürlü. Sıkışıp kalıyor kalemin saçma sapan sallanışlarına. Parmaklarsa bıkkın. Korkuyor parmaklar, isteneni yazınca fırtınalar kopar diye. Ama yazabilğince yazacak gene. Ki bir insanı yazmak güçlü kılar. İçindeki o tarifi imkansız garip aptal sıkıcı ve bir o kadarda çekilmez duyguyu yazmak güçlü kılar insanı.
Ansızın kaçtın. Ne olduğunu anlamadan anlatmadan kaçtın. Çabuk pes ettin. Oysa ne paylaşmıştık ki. Kursağımda kaldı tüm anlatacaklarım. Anlatamadan o yumuşak gülüşlü dudakların yerinde cam kırığı kesikler resitali oluşu verdi. Bu fırtına.. Zaten fırtınalar hep ansızın gelmiyormu ve geldiğinde kasırgaya dönüşmüyormu? Biliyormusun mutlaka ışık ve sevgi bulacak bizi. Bunu biliyorum yanılamam bu sefer. Yanılmamalıyım. Çünkü daha önce olmayan şeyleri şimdi hissediyorum. Hiç bu kadar emin olmamıştırm. Ki yaşıma bakma sakın yüz yaşındayım ben. Yaşıtlarım sokaklarda top oynarken kızlara aşk mektupları yazarken ben dövüşteydim insanlık için. Ufacık yaşıma rağmen yüreğimi avuçlayıp çıktım yola. O yollar acı ve bir o kadarda coşkuyla doluydu. O yıllar sevginin ve mutluluğun yoluydu. O yol tarihin yoluydu onurun erdemin yolu. İnsanlığa büyük tutkuyla bağlı olmanın yolu. Ben sana daha o yolu anlatacaktım. Ama gel görki sen çabuk kaçtın.
Döneceksin biliyorum.. Geleceksin biliyorum. Gözlerin ne söylerse söylesin öncesi ve sonrası yok sen kesin kez son duraksın... Sen bütün öksüzlüklerin zafer sevinciyle birleştiği iklimsin. Gün olur razı olurum herşeye gün gelir isyan ederim sevgiye. Gün gelir hiç yokmuşsun gibi tam bitmişken başlarım gizli gizli. Düşünce ne söylerse söylesin yüeregimde son sensin. Öncesi ve sonrası yok benim için çok değerlisin. Acılarından tanıdım seni. Acılarımla tanımalısın beni.
Geleceğini biliyorum bir gün. Sen yürürsün tarih yürür. İklimler dahada canlanır. Bir yanımızdaki kara kış elbet yerini bahara bırakacak. Bitecek acılar mutlaka ilk gün ışıgıyla beraber.
Ben senin adına hep Nisan diyorum. Sonra kendi kendime gülüyorum. Evet adına Nisan diyorum. Çünkü nisan yağmuru gibisin sende. Nezaman yağacağı belli olmayan. Ama nisan yağmurları ile toprak daha bir bereketli oluyor. Tohumlar o ılık yagmurla aslında kalıcı hayat buluyorlar. Serin ve sıcak yağar nisan yagmurları ilklimleri canlandırıyor. Evet sen bir nisan yağmuru gibisin bundan dolayı Nisan diyorum adına.
Günlerdir sert müzik dinliyorum. sert müzik. Diyeceksin ki sert müzikte gürültüden başka bir şey yok. Aslında sert müzikin içinde çok duygusal melodiler var, öfke ve acı var. Gitaristin elektro gitara her sert dokunuşuyla bir ok gibi saplanır yüreğime acı ve umut. Beni tekrar tekrar yaşama bağlar. Aslında yakalamak önemli sert müzikteki duyguları. Çünkü öfke ve coşku savaş ve barış korku ve cesaret kardeştir. Güneş her sabah inadına doğar. Aynı umut gibi. Umutsuzluğa düştüğümde dinlerim sert müziğinin o mükemmel coşkusuyla yüreğime nisan yağmurları yağdırır aynen senin gibi..
Kimi zaman bir çocuğun gülüşünde kimi zaman bir çiçeğin kokusundasın şimdi. Bulmak istediğimde buluyorum seni. Sen bunu istiyormusun bilmem ama ben buluyorum. Dedimya acılarından tanıyorum seni. Toplanan tüm acılar bir kasırgaya dönüşüyor. Ama biz ki tarih ırmağında yürümesini bilenler soluğumuzu uzun tutmak zorundayız. Sana sorular sormuyorum burada. Çünkü sorular burada tarihin boşluğuna atılan çakıl taşlarına dönüşecektir. Cevapsız kalacaktır. Bir anlamda karşılıksız cevaplarını arayan sorular olacaktır. Bir yandan Ahmet Arif’in dizelerindesin. Adnan Yücel’in haykırışlarında. Ahmet Telli’nin direngenliğinde. Büyük ozan Nazım’ın solugunda.. Murathan Mungan’ın yanlız operasında ise ben varım. Sahnede tek başına tutkusunu haykıran bir oparet gibi.
Belki delinin tekiyim belkide bir çaylak. Ama genelde serüvenciyim ben. Tarihin içinde öylesine gezinen. Öylesine deli öylesine tutku dolu. Öyylesine kendi halinde çılgın. Öylesine karşılıksız çıkarsız sevmesini öğrenmeye çalışan ben. Eksik ve fazlalıkları ile yetersizlik ve üstünlükleri ile ben. Topladığı bilği kırıntılarından dağlar yaratmaya çalışan onları birleştirip yaşamına yön veren ben.
Sahi konugum ol bir akşam üstü. Buluşup uzatalım geceyi biraz. Biraz da yanlızlıklar yanlız kalmayı öğrensinler. Birazda bakışımlı mevsimlerde gezinelim. Sahi konuğum ol bir akşam üstü. Demli bir çay tadında dalalım sohbete. Sahi bir akşam üstü konuğum ol o gün yağmur yağsın ama o yağmuru bir sen birde ben görelim. Geleceğin görkemli günlerinden konuşalım. Sahi konuğum bir akşam üstü kasırgaya dönüşsün bu koca yaşlı kent. Kent yansın biz yanmadan... Suya düşen bir kafanfilse yüreklerimiz. Vurmalıyız onları o taştan butaşa. O çağlayandan bu çağlayana. Taki büyük ve görkemli günlere biyad edene kadar.
Susarak özlüyorum.....
Susmak bazan kendi başına çok anlam ifade ediyor. Susmak bazan fırtına öncesi sesizlik gibi hırçınlaşıyor. Susmak bazan güçlendiriyor insan yanımızı. Arayışları hızlandırıyor aslında. Susmak çok şeyi anlatıyor insanlara. Acıyla mutluluk kardeşse ve ayrılamazlarsa konuşmak ve susmakta aynı anlamdadır aynı eksende. Evet ben seni SUSARAK ÖZLÜYORUM. Sadece özlemiyor aynı zamanda bekliyorumda döneceğin o görkermli günü bekliyorum. O gün tarih akışını değiştirmeli. Diyer günlerden farklı olmalı. Ki ben o gün farklı olacağım. Farklı olacağız. Farklılıklar birleştirecek birbirimizi.
Sana söz verdim ben belkide yıl bekleyeceğim. Kimsenin kimseyi beklemediği gibi. Belkide Kerem’in yanışı gibi. Ferha’tın dağları delişi gibi. Ama asla Mejnun’un aptal kaçışları gibi değil. Sana söz verdim aşkımda direneceğim. Sen kaç ben peşindeyim. Kaç kaça bilidiğin kadar mutlaka yakalayacağım seni. Çünkü şuanda ellerim senden ötelere uzanıyor ama seni yakalayamıyorum bir türlü ama yakalayacağım. Aynen söz verdiğim gibi. Ateşi sen yaktın bense harlıyorum şimdi tüm gücümle.
Aşkıma sahip çıkıyorum, sana ve geleceğime sahip çıkıyorum. Çünkü ok yaydan çıktı ben seni seviyorum....
Dört milyar kadının içinden seni seçtim....