İDAM SEHPASINA ATILAN BAKIŞLAR*
*Yalnızlığın girdabında boğulurken atılır adımlar çoğu kere… Tuttuğumuz
nefesimizi bırakmak zorunda kaldığımızda idama sürüklenen bakışlar sarar
benliğimizi. Oturmak zorunda kaldığımız idam sehpasında çakılı çivileri
saydım beklerken sessizliği en garip duygularla… Sineme sakladım aşkı
çevremdekiler görmesin diye… Şahitlik yapacak gözyaşlarım özlemime. Hüzne
meyilli adımlarımın kaymasından korkuyorum… Düşersem izini takip ettiğim
gölgeleri kaybederim. Düşersem kaldıran olur mu yüreği mi? Yolda kalmak
nedir bilir misin? Ah yönünü bilememek… çaresizlik… *
* *
*Boğazımda düğümlenen hıçkırıklar ulaştırır dirilerin yanına ruhumu... Bir
titreme alır bedenimi götürür toprağa yüreğimi. Semaya varan yalvarışlar
kuşatır alaca karanlıkta benliğimi. Bu kadar üşüdüğümü hiç hatırlamıyorum…
Mağrur bakışlar ordusu üstüme üstüme geliyor… Haykırışlarım; nereye
gidiyorsunuz? Feryatlar atılıyor demir parmaklıklar ardından suskun
yüreklere… Gözler idam sehpasına çevrili ama gönüller uzaklaşmış
birbirinden… Birbirine kenetli eller boşta kalmış şimdilerde… *
* *
*Vefamdır bir anlık titreyiş ve ardından gelen sıçrayış… Bağrıma bastığım
taşı anarım yakamoz sesinde. Taş ki; girdaptan girdaba girerken cebimde
taşıdığım vefalı dost... Hiramda deryalar görüyorum her gece usul usul...
Gecemi kimseye veremem ben. Geceleyin doğuyorum ay ışığında ve geceleyin
ölüme gülümsüyorum tavan arasında… İdam sehpasına geceleri oturuyorum sahte
bakışları görmemek için…*
*Savaş meydanlarında körpe körpe doğranmış yürekler özgürlüğe hicret
etmişler. İdam sehpaları hala özgürlüğe hicret ettiriyor yürekleri. Çıkış
kapısını ara(la)mak yüreklere gebe acziyetimin ifadesidir. Kurşun gibi
yüreğime saplanmış oklar acıtsa da sevdamın olduğu mahzeni; gönül vermiş
adımlarım kutlu yola… Gönül vermiş gözyaşlarım fırtınalarda ararken
çaresizliği… *
* *
*Ismarlama gülüşler serapları andırsa da acıyla gülümsüyorum idam sehpasının
çevresindeki donuk suratlara. Donuk suratlar küçükken bulduğum yalnızlığımı
hatırlatıyor çoğu kez… Merdivenle tırmanarak çıktığım çatıda kaybettiğim
yalnızlığı(mı) buldum. O gün bugündür yalnızlık düştü içime bir kor gibi...
İskeleye yanaşan vapurlar beni götürmedi uzak diyarlara sürgün kaldım
yüreğimin başkentinde. Belki de böyle olmalıydı… Sürgün kalmalıydım
yüreğimin başkentinde kefenimle beraber… Ve orada vermeliydim sahtelere
karşı ilk idam kararını… *
* *
*Gölgeme biçeceğim kaftanı hazırladım sevda ateşinin korlarında dolaşırken.
Bir gülistanda buldum kendimi mezarlıkta ararken. En umulmadık anda aldım
önüme bir kalem ve bir kağıt. Güneşin batışını yazdım belki kağıda ama
güneş daha batmadı ! Kazdığım mezara gömmeye çalıştım güneşi bir sabah fakat
nafile… Ufukta yaklaştıkça uzaklaşan mavi umut alevi ve güneş birleşmişler.
Güneş bağrına almışken umudu batar mı hiç? *
* *
* Her geçen gün büyüyen bir yara benimki… Yarayı iyileştirecek hekimi
bulsam şiirimle idam ederdim idam sehpasında. Asıl hekimler hak ediyor en
çok idam sehpasında oturmayı ama… Ama hekimler yok ortada ! Kaybolmuşlar… *
* *
*Ayağıma takılmış zincirler de neyin nesi? Kaç(a)mam ben zaten merak
etmeyin… Yüreğimi bırakıp bin kere ölemem soluğumu tuttuğum gecelerde…
Arzum vefalı dostuma kavuşmaksa seve seve gelirim idam sehpasına. Vefalı
dostuma kavuşup sahtelerden kurtulabileceksem girin kollarıma ve götürün
beni idam sehpasına… Uçurumlarda geze geze kaybolmuş aşk(l)a kazıdığım
yüreğimi alın ve verin idam kararını saati beklemeden. Kucağımı açtım
özgürlüğe tahammül edemiyorum artık saniyelere… Ölüme gülümsemeye başladım
idam sehpasında ama hala yok ortada idam kararı! *