ZAFERİN HZ. MUHAMMED (S.A.V.) TARAFINDAN RÜYA İLE
MUSTAFA KEMAL PAŞA'YA MÜJDELENMESİ
İstiklâl Harbi günlerinde, Sakarya Meydan Muharebe'lerinin en kritik dönemlerinde, top seslerinin Ankara’dan da duyulmaya başlandığı Büyük Millet Meclisinin Kayseri’ye nakledilmesin bile düşünüldüğü günlerde Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren İstasyonundaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin'e:
—Acele olarak Fevzi Çakmak Paşa'yı ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle. Diyor.
Ali Metin Fevzi Paşa'yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa'da Atatürk'ün yanına gelmek üzere, hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor.
Fevzi Paşa Atatürk’ün yanına gelince, Atatürk ona bir kâğıt kalem uzatıp:
—Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver. Diyor.
Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa'ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki Paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar.
Her ikisinin de yazdıklarını kendi kâğıtlarından okuyan Ali Metin, her iki kâğıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:
''HAZRETİ PEYGAMBER (S.A.V..) EFENDİMİZ, HACI BAYRAM-I VELİ'YE DİYOR Kİ:
—MUSTAFA’YA SÖYLE, KORKMASIN. SONUNDA ZAFER ONLARIN OLACAKTIR.''
Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Peygamber Efendimizi, Hacı Bayram-ı Veli'ye bu sözleri söylerken o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri şunlardır; ''MUSTAFA KEMAL'' ve ''MUSTAFA FEVZİ'' dir.
(Ahmet Gürtaş. Atatürk ve Din Eğitimi, s.160–161)
*** *** ***
Müslümanlık aslında geniş manasıyla hoş görü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre anlamış ve tatbik etmişlerdir. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren kullanan, genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Bâdiye Arapları için güneşte beş vakit abdest ve namaz, çok ileri seviyede bir yaşama hareketidir. HAZRETİ MUHAMMED (S.A.V.) İNSANLARI UYUŞUKLUKTAN HAREKETE SEVK ETMİŞTİR. SARP DAÄžLAR, YÜKSEK YAYLALARDA AT KOŞTURAN, ERİMİŞ KAR SULARI İLE YIKANAN TÜRKLER İÇİN ABDEST VE NAMAZ ÇOK TABİÃŽ OLMUŞTUR. Mevleviliğe gelince o tamamen Türk geleneklerinin Müslümanlığa nüfuz örneğidir. Dönerek ayakta ve hareket halinde Allah'a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabiî ifadesidir.
(Mehmed Önder. Atatürk Konya'da. s.2–3)
MUSTAFA KEMAL PAŞA'YA MÜJDELENMESİ
İstiklâl Harbi günlerinde, Sakarya Meydan Muharebe'lerinin en kritik dönemlerinde, top seslerinin Ankara’dan da duyulmaya başlandığı Büyük Millet Meclisinin Kayseri’ye nakledilmesin bile düşünüldüğü günlerde Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren İstasyonundaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin'e:
—Acele olarak Fevzi Çakmak Paşa'yı ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle. Diyor.
Ali Metin Fevzi Paşa'yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa'da Atatürk'ün yanına gelmek üzere, hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor.
Fevzi Paşa Atatürk’ün yanına gelince, Atatürk ona bir kâğıt kalem uzatıp:
—Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver. Diyor.
Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa'ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki Paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar.
Her ikisinin de yazdıklarını kendi kâğıtlarından okuyan Ali Metin, her iki kâğıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:
''HAZRETİ PEYGAMBER (S.A.V..) EFENDİMİZ, HACI BAYRAM-I VELİ'YE DİYOR Kİ:
—MUSTAFA’YA SÖYLE, KORKMASIN. SONUNDA ZAFER ONLARIN OLACAKTIR.''
Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Peygamber Efendimizi, Hacı Bayram-ı Veli'ye bu sözleri söylerken o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri şunlardır; ''MUSTAFA KEMAL'' ve ''MUSTAFA FEVZİ'' dir.
(Ahmet Gürtaş. Atatürk ve Din Eğitimi, s.160–161)
*** *** ***
Müslümanlık aslında geniş manasıyla hoş görü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre anlamış ve tatbik etmişlerdir. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren kullanan, genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Bâdiye Arapları için güneşte beş vakit abdest ve namaz, çok ileri seviyede bir yaşama hareketidir. HAZRETİ MUHAMMED (S.A.V.) İNSANLARI UYUŞUKLUKTAN HAREKETE SEVK ETMİŞTİR. SARP DAÄžLAR, YÜKSEK YAYLALARDA AT KOŞTURAN, ERİMİŞ KAR SULARI İLE YIKANAN TÜRKLER İÇİN ABDEST VE NAMAZ ÇOK TABİÃŽ OLMUŞTUR. Mevleviliğe gelince o tamamen Türk geleneklerinin Müslümanlığa nüfuz örneğidir. Dönerek ayakta ve hareket halinde Allah'a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabiî ifadesidir.
(Mehmed Önder. Atatürk Konya'da. s.2–3)