buralar aynı...
bu aralar soğuk
sevilemediklerim gibi üşütüyor insanı...
rüzgâr...rüzgâr, soğuğa nazaran geçmişle aynı. üşütüyor ama yine de sarılıp kucaklıyor kendini bıraktın mı?..
kaldırımlar nemli, ıslak değil. varmayı geciktiriyor melankoliysen, içmişsen...
alnında sigaran da yanıyorsa özlüyorsun demektir seni özlemeyenleri....
özlem de o ya;
onlar da özleselerdi görüşüyordunuz elbet...
peki, ayrılık baki de insanlık ölmedi ki!ya ölmüşse...!
o zaman ölümüne sevdin say insanca seni özlemeyenleri...
neyse artık; şehir aynı, şoförler aynı, minibüsler aynı... hala iki öğrenci uzatıyor şoförün arkasında oturanlar. ve elli bin lirası olmayan tanışmalar başlıyor burada. havada çarpışıp sapaklara dağılıyor insanlarımızın konuşamamışlığı...
ben mi...?
ben hala "iyi günler" diliyorum minibüste kalanlara. onlar cevap vermiyorlar.
cevap vermedikleri için rahatsız da olmuyorlar tanımadıkları bu adama.
ekim ayındaAnkara başka oluyor. hele akşamları ışıklar...küçük bir rakı açacaksın. artık silmişsindir geçmişi, bugün kendinle yalnız takılacaksın...
hani herkesten sakındığın, kendine bile utandığın, belki hiç hatırlayamadığın... sen...
sen ateşliğine saçlarının, gülüşlerinin sıcaklığına inat, soğuk denizi de özlüyorsundur muhtemelen. o da senin gibi... uzaktan baktıkça, içlenip sigara yaktıkça güzel...
bazen öyle ki dokunuyor bana.
boğ beni!
böyle gelip gitme yeter ki...
ama hayat; dedim ya güçlü! inatla öldürmüyor kenarına serptiğim çocukluğumun izlerini.
garbı severdin belki.
hasretine nispet, güneş her akşam batıyor burda. her akşam buralar sen oluyor belki.
ve ben...
ben andolsun ki hiçbir akşam mutluluğun şerefine yakmıyorum şu sigarayı!
şimdi sen bu şehirde benim yanımda değilsin ya; garip...
çok garip....