TANIMADIÄžIM BİR AŞKA GİDİYORUM...
Yüzünü hiç görmediğim, gözlerine değmediğim, elini tutmadığım bir aşka savruluyorum. İçimde çıkan büyük savaşlara rağmen, meraklı yanım, gitmeyi seçti. Bir adam, sadece sesini bildiğim, kelimelerinden büyük hayat hikayeleri çıkarmaya çalıştığım, büyük bir boşluğa doğru ilerliyorum.
“Lütfen sev beni!” diye bağıran, kalbimi, ruhumu isteyen, biraz şair, biraz acemi, yaşam savaşından benim kadar büyük darbeler almadığı her halinden belli bir adamın yanına uzanıyor, elimde tuttuğum bilet. Havalimanına gelmesini istemedim. Beni beklemesini istedim. Kapıyı açtığında, sanki yüz yıldır yan yana duruyormuşuz gibi, birkaç gün önce gitmişim de şimdi gelmişim gibi, yabancılaşmadan o kapıdan girmek istiyorum. O benden daha telaşlı. Biraz içkiliydi telefonda konuşurken, heyecanını başka türlü bastıramamış.
Beni alkol bile kesmeyecek sanırım. O yüzden içkiyi de mundar etmeyeyim diye, ağzımı sürmüyorum. Gidip geliyor duygularım. Söylediği her kelime için yeminler eden bu adama, inanmak dert değil de, onun bilmediği, daha önce çok yemin duyduğum!
Öyle büyük bir ikilem içine girmişim ki, eski sevdaların dersleri cebimde dursun, ben yavaş yavaş yürüyeyim istiyorum. Sonra şeytan mı, melek mi, onu zaman içinde anlayacağımız ses, araya giriyor, gitmememi söylüyor. Denge bozuluyor, ortada kalıyorum.
Kendimi bilirim, bu kadar kıpırdandığına göre kalbim, bavulu bir gece öncesinden hazırladığıma göre, ruhum çoktan yola çıkmış; bedenimin yetişmesini bekliyor sadece. Kişi kendini bilmez mi?
Nedir ki bunca kafa karışıklığı Allah aşkına? Ben zaten tercihimi yapmışım, belli ki, en azından deneyeceğim; kendimi mi kandırıyorum yani? En iyisi fazla düşünüp, kurcalamamak. Biraz akışına bırakmak gerekiyor hayatı, bakalım kader beni nereye sürükleyecek?
Tüm kırgınlıklarıma rağmen, kalbimde birikmiş, kabuk bağlamış yaralara rağmen, bir cesaret gelmiş, aşkın üstüne üstüne koşabiliyorum. Didikleyip, altından bir şey çıkarmaya çalışıyorum. Kendimi baltalıyorum yani!
Bakmayın, aslında işin özünü biliyorum. Benim göremediğim ama onun beni gördüğü bir adam, geçmiş karşıma, sevmeye hazırım diyor. Ne desem aylarca vazgeçmiyor, inat ediyor. Kötü huylarımın hepsini söyledim. Daha ileri gidip bezdirecek hareketler ettim. Nuh dedi, peygamber demiyor. Özet şu, düşündüm, bir kere de o acıtsın canımı ne çıkar dedim. Kalp bunca savaşı verdikten sonra, küçük bir darbe daha alırsa yıkılır mı? Yok, yıkılmaz! Ne inatçı, ne dayanıklıdır o kalpler! Kanmak istiyorum! Söylediklerinin hepsi yalan bile olsa, bilinçli olarak kanmak istiyorum. Bu da koruma kalkanım işte, gün gelip tükendiğimizde, zaten biliyordum diyerek içimi rahatlatacağım.
Yarın, hiç bilmediğim bir aşka gidiyorum. Neler olacağı muamma, ancak çok iyi bildiğim bir şey var: Yaşamak için geç kalmak istemiyorum! Aşkın olduğu her yer benim oyun alanım. Biri “benimle oynar mısın” dedi. Misketleri varmış renk renk, ben de inandım, gidiyorum. Bakalım bu film nasıl olacak? Tek isteğim, diğerlerinden biraz daha lezzetli, biraz daha keyifli olması. Bu da bozuk çıkarsa, bir dahaki yazının başlığı hazır demektir: Aşk sadece kendini tekrar etmektir!
Yüzünü hiç görmediğim, gözlerine değmediğim, elini tutmadığım bir aşka savruluyorum. İçimde çıkan büyük savaşlara rağmen, meraklı yanım, gitmeyi seçti. Bir adam, sadece sesini bildiğim, kelimelerinden büyük hayat hikayeleri çıkarmaya çalıştığım, büyük bir boşluğa doğru ilerliyorum.
“Lütfen sev beni!” diye bağıran, kalbimi, ruhumu isteyen, biraz şair, biraz acemi, yaşam savaşından benim kadar büyük darbeler almadığı her halinden belli bir adamın yanına uzanıyor, elimde tuttuğum bilet. Havalimanına gelmesini istemedim. Beni beklemesini istedim. Kapıyı açtığında, sanki yüz yıldır yan yana duruyormuşuz gibi, birkaç gün önce gitmişim de şimdi gelmişim gibi, yabancılaşmadan o kapıdan girmek istiyorum. O benden daha telaşlı. Biraz içkiliydi telefonda konuşurken, heyecanını başka türlü bastıramamış.
Beni alkol bile kesmeyecek sanırım. O yüzden içkiyi de mundar etmeyeyim diye, ağzımı sürmüyorum. Gidip geliyor duygularım. Söylediği her kelime için yeminler eden bu adama, inanmak dert değil de, onun bilmediği, daha önce çok yemin duyduğum!
Öyle büyük bir ikilem içine girmişim ki, eski sevdaların dersleri cebimde dursun, ben yavaş yavaş yürüyeyim istiyorum. Sonra şeytan mı, melek mi, onu zaman içinde anlayacağımız ses, araya giriyor, gitmememi söylüyor. Denge bozuluyor, ortada kalıyorum.
Kendimi bilirim, bu kadar kıpırdandığına göre kalbim, bavulu bir gece öncesinden hazırladığıma göre, ruhum çoktan yola çıkmış; bedenimin yetişmesini bekliyor sadece. Kişi kendini bilmez mi?
Nedir ki bunca kafa karışıklığı Allah aşkına? Ben zaten tercihimi yapmışım, belli ki, en azından deneyeceğim; kendimi mi kandırıyorum yani? En iyisi fazla düşünüp, kurcalamamak. Biraz akışına bırakmak gerekiyor hayatı, bakalım kader beni nereye sürükleyecek?
Tüm kırgınlıklarıma rağmen, kalbimde birikmiş, kabuk bağlamış yaralara rağmen, bir cesaret gelmiş, aşkın üstüne üstüne koşabiliyorum. Didikleyip, altından bir şey çıkarmaya çalışıyorum. Kendimi baltalıyorum yani!
Bakmayın, aslında işin özünü biliyorum. Benim göremediğim ama onun beni gördüğü bir adam, geçmiş karşıma, sevmeye hazırım diyor. Ne desem aylarca vazgeçmiyor, inat ediyor. Kötü huylarımın hepsini söyledim. Daha ileri gidip bezdirecek hareketler ettim. Nuh dedi, peygamber demiyor. Özet şu, düşündüm, bir kere de o acıtsın canımı ne çıkar dedim. Kalp bunca savaşı verdikten sonra, küçük bir darbe daha alırsa yıkılır mı? Yok, yıkılmaz! Ne inatçı, ne dayanıklıdır o kalpler! Kanmak istiyorum! Söylediklerinin hepsi yalan bile olsa, bilinçli olarak kanmak istiyorum. Bu da koruma kalkanım işte, gün gelip tükendiğimizde, zaten biliyordum diyerek içimi rahatlatacağım.
Yarın, hiç bilmediğim bir aşka gidiyorum. Neler olacağı muamma, ancak çok iyi bildiğim bir şey var: Yaşamak için geç kalmak istemiyorum! Aşkın olduğu her yer benim oyun alanım. Biri “benimle oynar mısın” dedi. Misketleri varmış renk renk, ben de inandım, gidiyorum. Bakalım bu film nasıl olacak? Tek isteğim, diğerlerinden biraz daha lezzetli, biraz daha keyifli olması. Bu da bozuk çıkarsa, bir dahaki yazının başlığı hazır demektir: Aşk sadece kendini tekrar etmektir!