Sevgimi bir kelime yapıp bırakıyorum kalemimin ucundan. Tuvalimde düşsel öğelerle gerçeğimi anlatmaya çabalıyorum. Sen gibi yaralayıcı mı olacak bundan sonra bütün duygular? Hayat yolculuğum sen de mi noktasını bulacak?
İçimde kalabalıkların rahatça sığabileceği bir boşluk… Kelimelerimin kalp atışlarını duyuyorum. Acı; mürekkebim oluyor artık. Kıyametler kopuyor bir adım arkamda dönüp bakmaktan korkuyorum. Beyaz umutlarımın siyah yalnızlıklarımdan kurtulmasını bekliyorum. İçimde ayaklanan tüm hislerimi bir zarfın içine koyup sıkıca kapatıyorum kapağını. Engelliyorum benden bir parça olduğu halde gitmek isteyenleri.
Anlatamıyorum… Susmayı marifet bilmiş yanlarımı destekliyorum.
Yüreğimi sana verdim biliyorum. Öyleyse bende olamayan bir şeyin acısını nasıl başucumda hissediyorum?
Bir anımı daha boğuyorum denizde. Uzaklaşıyorum bu şehirden. Yaşanmış zamanlarımı da götürüyorum. Gölgemden sıyrılıyor gerçeğim. Atamadığım bütün duygularımı yamayıp tekrar giyiyorum. Yitirdiğim yerden devam ediyorum yaşamaya. İşte kimsesizliğimin başladığı nokta…
Yüreğimdeki barışlara savaş düştüğü an anlamlı geliyor güvercinin taşıdığı zeytin dalı. Sessizce gözyaşlarımı veriyorum sana. Giderken onları da koysana azığına. Saydam cümleler kuruyorum şimdi. Bakıldığında ardındaki sen görünüyorsun. Kendimi sarp dağlarda buluyorum bir an. Gezdiğim diyarları yokluğunun ölüm uykusunda görüyorum. Yalnızlığımı dev kayalılardan denizlere fırlatıyorum. Ne kadar güzel sözcük varsa koyuyorum yüreğimin sandığına. Sana dair güzellikleri dillendirmek için onlar da. Kılavuzumda tarifi mümkün olmayan eylemlerimin gerçeğe aksetmiş halisin. Senin tarafından aşka sınır dışı edildim.
Bütün cümlelerim yüklemlere sığınmış mülteci…
Belleğimden bertaraf edemiyorum seni. Yaprakkurusu yasaklanmışlıkların vereceği acının önsezisine kapıldım. Silindirsel hiçliğim hiddetsiz bir nida daha atıyor sana. Hırgür çıkaracak kadar ayakta değil kalbim. Çok yara aldım çok kanadım da damla damla düştüm aşkın çöl sıcağına…
Taşımakta zorlanıyor bedenim ruhumu. Kurşunsu seslerle geçiyor her gece yüreğimden sensizlik… “Unuttum” dediğim yalanlarım içimden çekildiği zaman; yaralı bir güvercin daha uçuracağım sana. Yüreğimin ayağı takılıyor yokuşlarında. Bende ne kaldı ki senden bir benden başka...
Şimdi;
Mutluluk; mavi bir kelebek
Çabuk gel!
Bu kelebek ölecek..
Az zamanı kaldı direnecek...
İçimde kalabalıkların rahatça sığabileceği bir boşluk… Kelimelerimin kalp atışlarını duyuyorum. Acı; mürekkebim oluyor artık. Kıyametler kopuyor bir adım arkamda dönüp bakmaktan korkuyorum. Beyaz umutlarımın siyah yalnızlıklarımdan kurtulmasını bekliyorum. İçimde ayaklanan tüm hislerimi bir zarfın içine koyup sıkıca kapatıyorum kapağını. Engelliyorum benden bir parça olduğu halde gitmek isteyenleri.
Anlatamıyorum… Susmayı marifet bilmiş yanlarımı destekliyorum.
Yüreğimi sana verdim biliyorum. Öyleyse bende olamayan bir şeyin acısını nasıl başucumda hissediyorum?
Bir anımı daha boğuyorum denizde. Uzaklaşıyorum bu şehirden. Yaşanmış zamanlarımı da götürüyorum. Gölgemden sıyrılıyor gerçeğim. Atamadığım bütün duygularımı yamayıp tekrar giyiyorum. Yitirdiğim yerden devam ediyorum yaşamaya. İşte kimsesizliğimin başladığı nokta…
Yüreğimdeki barışlara savaş düştüğü an anlamlı geliyor güvercinin taşıdığı zeytin dalı. Sessizce gözyaşlarımı veriyorum sana. Giderken onları da koysana azığına. Saydam cümleler kuruyorum şimdi. Bakıldığında ardındaki sen görünüyorsun. Kendimi sarp dağlarda buluyorum bir an. Gezdiğim diyarları yokluğunun ölüm uykusunda görüyorum. Yalnızlığımı dev kayalılardan denizlere fırlatıyorum. Ne kadar güzel sözcük varsa koyuyorum yüreğimin sandığına. Sana dair güzellikleri dillendirmek için onlar da. Kılavuzumda tarifi mümkün olmayan eylemlerimin gerçeğe aksetmiş halisin. Senin tarafından aşka sınır dışı edildim.
Bütün cümlelerim yüklemlere sığınmış mülteci…
Belleğimden bertaraf edemiyorum seni. Yaprakkurusu yasaklanmışlıkların vereceği acının önsezisine kapıldım. Silindirsel hiçliğim hiddetsiz bir nida daha atıyor sana. Hırgür çıkaracak kadar ayakta değil kalbim. Çok yara aldım çok kanadım da damla damla düştüm aşkın çöl sıcağına…
Taşımakta zorlanıyor bedenim ruhumu. Kurşunsu seslerle geçiyor her gece yüreğimden sensizlik… “Unuttum” dediğim yalanlarım içimden çekildiği zaman; yaralı bir güvercin daha uçuracağım sana. Yüreğimin ayağı takılıyor yokuşlarında. Bende ne kaldı ki senden bir benden başka...
Şimdi;
Mutluluk; mavi bir kelebek
Çabuk gel!
Bu kelebek ölecek..
Az zamanı kaldı direnecek...