Kalbim büyüdü artık aşkının karşısında…
Kalbime dar gelen aşk sevincime bol gelen hüzün
nasıl ulaştırır beni vuslatsız yollardan sana?
Kasıp kavuran sevdaydı içimde kopmayan kasırgalar.
Bütün yolları sana çıkartan çıkmaz sokaklardan geldim yokluğunun yangın yeri yüreğime.
Kalbim büyüdü artık…
Aşkın küçük kalıyor kalbimin karşısında.
Hüzün rengi kelimelerle dolduruyorum hayatın boşluklarını.
Hicran koyusu günlerle kovaladım zamanı…
Saatler simsiyah ırmaktan geçiriyor yelkovanını
akrebi beynimi kemiriyor.
Şubat soğukluğundaki soba yani ısınışlarım
ağustos sıcaklığındaki mavi suların serinliği var küflenmeye yüz tutmuş beynimde.
Kelepçeli sakinliğim var benim…
Kelepçeli düşlerim kelepçeli düşüşlerim var!
Ben ne sevdasıyla tanınan Mecnun ne hakka kendini adamış Yunus nede acılarıyla şöhret bulmuş Kahraman´ım.
Süpermen´de değilim kurtaramam dünyayı devrik cümlelerimle…
Yüreğimi giydim üstüme açtım kalbimin kapısını cümlelere…
Mecnun gibi aşık Yunus gibi yalınayak Kahraman gibi yalınkalem gidişim var cümlelerin üstüne…
Bundandır yalınlığı harflerimin bundandır anlaşılmazlığı öznelerimin…
Ama sevda yitirilmiş cümledir şairin lugatinda…
Peşine düşer harflerin izini sürer kaybedişin
kelimeleri yenik düşer hayata
sessizce dökerler gözyaşlarını beyaz sayfalara…
Sevda kayıp cümledir şairin lugatında…
Uçurumların kenar mahallelerinde konar geceye
zilzallerle sarsılır ruhu.
Onu bulmak için yazar bir ömür boyu…
Oysa Sevda siyah cümledir gece karanlığında bulunmaz kalem oynatmakla.
Hiçbir sevda bulunmaz el yordamıyla…
Kahırdan kararan yüzüm esmer bir bakış yapıyor gözlerimi kimi zaman.
Kendi bakışlarında kendini kaybeden aynalara bırakıyorum yüzümü.
Yüzsüz gezmek korkaklığımdan değil kendimi taşıyamamaktan!
Sabırla bekliyorum kendi yangınında yanan kendi denizinde boğulan bir “ben” in karşısına çıkıp korkusuzca;
“buradayım işte buradayım” demeyi…Acıdan yas tutmuş ömrüme yeni devrim yaratmayı.
Tahammülsüz ayak durmuyor isteklerimin üstünde!!
İçim geçiyor içimden içim düşüyor içime…
Kaza süsü verilen yaşantımda intiharlardan geçiyor ömrüm.
Hasretler bırakıyorum mavi okyanusuna kalbimin
kasım kaybedişleriyle ıslatıyorum gözlerimi.
Beynime geçirilen prangalar ruhumun dizginleri şimdilerde!
Dilime mühürlenen bitimsiz suskunluklarımda kayboluyorum.
Artık susuyorum bir sürü kelimeye…
Çünkü sevgili; gidişinin gözlerinden öperken dudaklarım kaldı yokluğunda.
Günahlarım kaldı sırtında.
Veballerim kaldı boynunda.
Bu yüzden yokluğunu oruç gibi dilimde tutuşum ve bu yüzden kelimelerin dilsizliğinde dilsizce susuşum…
Gerçekleşmeyen düşlerim sonu gelmeyen düşüşlerim var bu kentin kaldırımlarında.
Her imkansızım sen oldun her engelim hasretin oldu…
Oysa ne çok istemiştim bir kerede mutluluktan dolmasını gözlerimin bir kerede sevinçten dönmesini başımın yüreğime çelme takmasini sevdanın düşürmesini beni bu kentin yorgun kaldırımlarına.
Ama olmadı…
Mutluluk hep Keloğlan´ın padişahın kızıyla evlenmesinde kaldı.
Geçemedi bir türlü bir varmıştan öteye.
Artık zamansızlık vuruyor kapılarımı.
Saatler durdu zaman seni tam sen geçerken.
Akrebi beni yelkovanı seni öldürdü.
Tamda sen beni alıp gitmişken benden!!
Kendimi sende kaybettim yoluma çıkan her “ben” bu kadar “sen” olmuşken.
Sen yoksun artık sevgili.
Sen yokluğa giden yol´sun artık.
Bense suskunum…
Çünkü sendin benim en büyük cümlem.
Aşk´tı sırtımdaki ağır heybem.
Acıyla dolmuştu kara kaplı sırdaş güncem.
Yoksulduk sevdadan yoksunduk mutluluktan.
Sevdadan yoksulluğumuzdu mutluluktan yoksunluğumuz.
Önüm düş
arkam aşk
sağım acı
solum sevda…
Bulsaydım kendimi sobelicektim bu defa!!