Yol’a baş koyuş:
Önce lâl vardı...
Susuş pus olmuş puslu bir havada geveze bir sükûttu...
Önce o vardı,
mevsimler yalanı, yalanlar kışları
Kışlar yazları ırgalıyordu…
1.
Lâl, kelimelerini diline dizmişti.
Diz çökmüştü heceler cümle sofrasında
İmgeler, sükûtun lâl oluşunu seyre durmuşlardı
Sukut artık vardı…
/Ve lâldi/
Varlığı kanıtlanmış bir suskunluktu lâl,
Gözlerinin içindekini içecekmiş gibi duran,
Bir mevsimde yaratılmıştı…
2.
Mevsimlerin ilmeğine geçince lâl,
Şahlandı…
Geceye olur olmaz öyküler anlattı…
Susmuyordu lâl,
Bu sükût öyle gevezeydi ki…
Kelimeler utanıyordu…
Lâl artık bağrını açmıştı…
Söyledikleri tadından yenmiyordu.
Bir bilmeceydi dilinin bağlı olduğu damar,
Damarları kalbini sükûta hasret bırakıyordu
Bu lâl hiç susmuyordu…
Lâl geceleri düş toplantılarına konuktu…
Ha bire anlatıyordu.
Dervişlerin zamanından bir esmerlik vuruyordu yüzüne…
Lâl kıskanmaya başlıyordu…
Bitiş ellerinde ki hınçta saklıydı…
3.
Lâl ceza aldı
Artık kekeme bir lâldı…
Sükûtun kekelemesi, akordu bozuk bir sazdı.
Çift kişilikli sevdaları izleye durdu…
Kekemeliği gitsin diye kendini şarkıya verdi…
Lâl hiçbir tene dokunamaz oldu…
4.
Lâl kelime radarında duraklayınca,
Dili çözülüverdi…
Sustu!
Sükûtunu perdeleyerek, emirlere karşı gelerek,
Sustu!
Lâl hayır etme böyle… Dediler,
Lâl sustu…
Sükût terk-i diyar yaptı…
Kayboluş:
Öyküzen bir lâl vardı…
Uykunun son secdesini yaşıyordu.
Vedaları süslüyordu…
Ve artık sükûtunun yakasını bırakmadan /susuyordu…
Susuşunu süslüyordu…
Yitiyordu…
Önce lâl vardı...
Susuş pus olmuş puslu bir havada geveze bir sükûttu...
Önce o vardı,
mevsimler yalanı, yalanlar kışları
Kışlar yazları ırgalıyordu…
1.
Lâl, kelimelerini diline dizmişti.
Diz çökmüştü heceler cümle sofrasında
İmgeler, sükûtun lâl oluşunu seyre durmuşlardı
Sukut artık vardı…
/Ve lâldi/
Varlığı kanıtlanmış bir suskunluktu lâl,
Gözlerinin içindekini içecekmiş gibi duran,
Bir mevsimde yaratılmıştı…
2.
Mevsimlerin ilmeğine geçince lâl,
Şahlandı…
Geceye olur olmaz öyküler anlattı…
Susmuyordu lâl,
Bu sükût öyle gevezeydi ki…
Kelimeler utanıyordu…
Lâl artık bağrını açmıştı…
Söyledikleri tadından yenmiyordu.
Bir bilmeceydi dilinin bağlı olduğu damar,
Damarları kalbini sükûta hasret bırakıyordu
Bu lâl hiç susmuyordu…
Lâl geceleri düş toplantılarına konuktu…
Ha bire anlatıyordu.
Dervişlerin zamanından bir esmerlik vuruyordu yüzüne…
Lâl kıskanmaya başlıyordu…
Bitiş ellerinde ki hınçta saklıydı…
3.
Lâl ceza aldı
Artık kekeme bir lâldı…
Sükûtun kekelemesi, akordu bozuk bir sazdı.
Çift kişilikli sevdaları izleye durdu…
Kekemeliği gitsin diye kendini şarkıya verdi…
Lâl hiçbir tene dokunamaz oldu…
4.
Lâl kelime radarında duraklayınca,
Dili çözülüverdi…
Sustu!
Sükûtunu perdeleyerek, emirlere karşı gelerek,
Sustu!
Lâl hayır etme böyle… Dediler,
Lâl sustu…
Sükût terk-i diyar yaptı…
Kayboluş:
Öyküzen bir lâl vardı…
Uykunun son secdesini yaşıyordu.
Vedaları süslüyordu…
Ve artık sükûtunun yakasını bırakmadan /susuyordu…
Susuşunu süslüyordu…
Yitiyordu…