İçimiz zayıflıklarla dolu olsa da hep güçlüyü oynarız. 
Yalnızlıklarımız Ve Yalanlarımız...
İtiraflarımız
 özellikle de kendi kendimize olan itiraflarımız en büyük zayıflıklarımızmış gibi gelir. 
Duygularımızı dışa vurmak için yanıp tutuşsak ta ona “Seni seviyorum” dememek için bin dereden su getirir
 kendi kendimize “Onu seviyorum” dememek için içimizden binlerce yalan söyleriz. 
 
Gerçek duygularımızı ifade edememenin sıkıntısı bizi boğsa da ona “Senden nefret ediyorum” diyemediğimiz için ikiyüzlülük yapar
 kendi kendimize “Ondan nefret ediyorum” diyemediğimiz için içimizden ikiyüzlülüğümüzü kendimize mazur gösterecek bin türlü bahane uydururuz. 
 
Neden en büyük düşüşlerimizi kendimizi en güçlü hissettiğimiz zamanlarımızda yaşarız ?
Çünkü
 güçlülük oyunlarımıza en çok kendini kaptıran da
 içinde bulunduğumuz gerçeği en çabuk unutan da gene biz oluruz. 
Kendi yalanlarımıza en çok kendimiz inanır
 onları ölesiye savunuruz. 
Giderek yalanlarımız kalelerimiz haline gelir.
O kalelerin arkasında kendimizi memnun ve mutlu sanırız.
 
Alışkanlıklarımızsa kalelerimizi sağlamlaştıran en büyük yalanlarımız olur.
Sevmesek de
 beğenmesek de yanlış olduklarını bilsek de hiç bir konuda gösteremediğimiz kararlılığı
 alışkanlıklarımızı terketmemek konusunda gösteririz. 
Çünkü ardından gelebilecek olandan
 gelebilecek olanın belirsizliğinden
 hayatımızı altüst etmesinden
 içinde bulunduğumuz karanlıktan daha beter karanlıklara itilmekten
 sıfırdan başlamaktan
 pişman olmaktan
 önceki durumumuzu özleyip bir daha asla geri dönememekten korkarız. 
İçinde bulunduğumuz
 içimizde bulunan karanlıklara ve bunalımlara bile öylesine alışırız ki kendimizi biraz iyi hissedecek olsak “Bir şeyler yanlış gidiyor
 bu mutluluk gerçek olamaz” duygusuna kapılmaktan kendimizi alamayız. 
 
Birileri kalemizin kapılarını biraz zorlasa korkarız herşeyi yitirmekten ve açmamakta direniriz.
Kapımızı çalanları tanımazdan geliriz.
Gelenin beklediğimiz kişi olabileceği aklımıza bile gelmez çünkü kendi yalanlarımız kendi gözlerimizi köreltmiştir.
Bu yüzden de o çok sağlam(!) kalelerimiz ardına kendimizi hapseder
 kapılarımızı kapatır kendi yalan ve mutluluk oyunlarımızla memnun yaşamımızı sürdürürüz. 
 
Çünkü “mutsuz olduğunu düşünemeyen insan mutludur” der ve o insana imreniriz bir yanımızla.
 
Ve işte tam bu sıralarda
 kendimizden emin ve yalancı mutluluğumuzla barış içindeyken beklemediğimiz
 hesaplayamadığımız bir rüzgar çıkar
 beklemediğimiz bir yönden ve hiç hesaplamadığımız bir hızda eser
 o sağlam yalanlarla ördüğümüz kalemizin surlarını
 kulelerini teker teker gözümüzün önünde yıkar
 yerle bir eder. 
 
Biri çıkmış
 siz tam içeri girip kalenizin kapısını ardınızdan kapatırken
 o hiç kimselere açmadığınız kapının arasına ayağını koymuştur. 
Siz de aslında bilinçaltındaki beklentilerinize çok uyan bu durum karşısında direnememiş ve kapınızı açmışsınızdır.
 
O
 sizi kalenizde zırhınızdan soyunmuş bir durumda yakalamış
 ve zamanla tüm zayıflık ve duygusallıklarınıza
 itiraflarınıza
 oyunsuz
 yalansız dolansız doğal halinize el koymuştur. 
 
İlk düşüşümüzü bu anda yaşarız
 ardından da diğerleri gelir. 
Onca sağlam olduğunu düşündüğümüz kalemiz içerden fethedilmiş
 onca savunma önlemlerimize karşın savaşmadan teslim alınmıştır. 
Önceleri aldatılmışlık duygusu içimizi yakar kavurur.
Kendi yalanlarımızı görmeye başlarız.
Yalnızlık yeminleriniz yalandır.
Yalnızlığınıza alışmış olduğunuz yalandır.
“Artık sevmeyeceğim” leriniz yalandır.
“Bir daha asla aşık olmam!” larınız yalandır.
“Geçen seferki son hatamdı!” nız yalandır.
“Bir daha kimse bana bunları yaşatamaz!” larınız yalandır.
 
Bunları düşündükçe içinizi pişmanlıklar doldurur.
Hem kendinize verdiğiniz onca sözün hepsini teker teker ya da bir anda nasıl da geçersiz kıldığınızı farketmenin
 hem de kendinizi de bunca yalana inandırmanın pişmanlığı sarar her yanınızı.
 
Öte yandan
 fethedilmekten hoşlanmışızdır bir yanımızla da ve yavaş yavaş kendimizi yeni duruma alıştırmaya başlarız. 
Bazan yavaş bazen hızlı
 ama işte değişmeye başlamışızdır bir şekilde. 
Değişimin o karşı durulmaz gücü sizi de önüne katıp götürmeye başlamıştır çoktan. Siz ya da O farketmese de.
Alışkanlıklarımızı yavaş yavaş değiştirmeye
 hatta onların bazılarını tümden terketmeye
 sivri yanlarımızı törpülemeye başlar hatta bunlardan hoşlanmaya başladığımızı da farkederiz ama hala itiraflardan korkarız. 
 
Hem ona hem de kendimize. Acı vereceğini düşünür ve bunu hissettiklerimizi hala ne kendimize ne de karşımızdakine belli etmemeye çalışırız.
 
Düşüşlerimizin bazıları bu arada gelmeye başlar.
Kendimizle
 kendimizdeki değişimlerle o kadar meşgul bir durumdayızdır ki karşımızdaki kişinin ne durumda olduğunun
 sabrının taşmaya başladığının
 ilgisizlik ve umarsızlıklara sürüklendiğinin farkına bile varmayız. 
Geçen zaman içinde yabancılaşmaya ve değişik tavırlar sergilemeye başlamıştır.
 
Başlangıçta sizi asla kırmayacak gibi görünen kişi sanki o değildir de sizi kırmak için eline geçen her fırsatı kullanan
 komplolar hazırlayan bir insan bulursunuz karşınızda ya da böyle algılarsınız tavırlarını. 
 
Onda da geri dönülmez değişimler başlamıştır çoktan ama siz bunları henüz görmeye ama iş işten geçtikten sonra görmeye başlarsınız.
Tam da sizin artık değişimlerinizi ona ve kendinize itiraf edebilecek cesarete sahip olmaya başladığınızda bunlar olmaktadır ama bu noktada son düşüşünüzü yaşarsınız.
 
O çoktan gitmiştir. Ve siz zırhsız
 kabuksuz
 korunmasız orada öylece kalakalırsınız. 
Ya kendinize yeni bir kale örmek ya da bir zamanlar bırakıp gittiğiniz
 kalenizin dışındaki o dünyada bir daha
 bir daha….denemeler yapmak zorundasınızdır. 
Ama her durumda o kötücül kehanetlerinizden bazıları doğru çıkmıştır.
Hayatınız alt üst olmuştur.
Sıfırdan başlamanız
 alışkanlıklarınızı yeniden belirlemeniz gerekmektedir. 
 
Hayatınızda bir daha hiçbirşey ona rastlamadan önceki gibi olmayacaktır.
		Yalnızlıklarımız Ve Yalanlarımız...
İtiraflarımız
 özellikle de kendi kendimize olan itiraflarımız en büyük zayıflıklarımızmış gibi gelir. Duygularımızı dışa vurmak için yanıp tutuşsak ta ona “Seni seviyorum” dememek için bin dereden su getirir
 kendi kendimize “Onu seviyorum” dememek için içimizden binlerce yalan söyleriz. Gerçek duygularımızı ifade edememenin sıkıntısı bizi boğsa da ona “Senden nefret ediyorum” diyemediğimiz için ikiyüzlülük yapar
 kendi kendimize “Ondan nefret ediyorum” diyemediğimiz için içimizden ikiyüzlülüğümüzü kendimize mazur gösterecek bin türlü bahane uydururuz. Neden en büyük düşüşlerimizi kendimizi en güçlü hissettiğimiz zamanlarımızda yaşarız ?
Çünkü
 güçlülük oyunlarımıza en çok kendini kaptıran da
 içinde bulunduğumuz gerçeği en çabuk unutan da gene biz oluruz. Kendi yalanlarımıza en çok kendimiz inanır
 onları ölesiye savunuruz. Giderek yalanlarımız kalelerimiz haline gelir.
O kalelerin arkasında kendimizi memnun ve mutlu sanırız.
Alışkanlıklarımızsa kalelerimizi sağlamlaştıran en büyük yalanlarımız olur.
Sevmesek de
 beğenmesek de yanlış olduklarını bilsek de hiç bir konuda gösteremediğimiz kararlılığı
 alışkanlıklarımızı terketmemek konusunda gösteririz. Çünkü ardından gelebilecek olandan
 gelebilecek olanın belirsizliğinden
 hayatımızı altüst etmesinden
 içinde bulunduğumuz karanlıktan daha beter karanlıklara itilmekten
 sıfırdan başlamaktan
 pişman olmaktan
 önceki durumumuzu özleyip bir daha asla geri dönememekten korkarız. İçinde bulunduğumuz
 içimizde bulunan karanlıklara ve bunalımlara bile öylesine alışırız ki kendimizi biraz iyi hissedecek olsak “Bir şeyler yanlış gidiyor
 bu mutluluk gerçek olamaz” duygusuna kapılmaktan kendimizi alamayız. Birileri kalemizin kapılarını biraz zorlasa korkarız herşeyi yitirmekten ve açmamakta direniriz.
Kapımızı çalanları tanımazdan geliriz.
Gelenin beklediğimiz kişi olabileceği aklımıza bile gelmez çünkü kendi yalanlarımız kendi gözlerimizi köreltmiştir.
Bu yüzden de o çok sağlam(!) kalelerimiz ardına kendimizi hapseder
 kapılarımızı kapatır kendi yalan ve mutluluk oyunlarımızla memnun yaşamımızı sürdürürüz. Çünkü “mutsuz olduğunu düşünemeyen insan mutludur” der ve o insana imreniriz bir yanımızla.
Ve işte tam bu sıralarda
 kendimizden emin ve yalancı mutluluğumuzla barış içindeyken beklemediğimiz
 hesaplayamadığımız bir rüzgar çıkar
 beklemediğimiz bir yönden ve hiç hesaplamadığımız bir hızda eser
 o sağlam yalanlarla ördüğümüz kalemizin surlarını
 kulelerini teker teker gözümüzün önünde yıkar
 yerle bir eder. Biri çıkmış
 siz tam içeri girip kalenizin kapısını ardınızdan kapatırken
 o hiç kimselere açmadığınız kapının arasına ayağını koymuştur. Siz de aslında bilinçaltındaki beklentilerinize çok uyan bu durum karşısında direnememiş ve kapınızı açmışsınızdır.
O
 sizi kalenizde zırhınızdan soyunmuş bir durumda yakalamış
 ve zamanla tüm zayıflık ve duygusallıklarınıza
 itiraflarınıza
 oyunsuz
 yalansız dolansız doğal halinize el koymuştur. İlk düşüşümüzü bu anda yaşarız
 ardından da diğerleri gelir. Onca sağlam olduğunu düşündüğümüz kalemiz içerden fethedilmiş
 onca savunma önlemlerimize karşın savaşmadan teslim alınmıştır. Önceleri aldatılmışlık duygusu içimizi yakar kavurur.
Kendi yalanlarımızı görmeye başlarız.
Yalnızlık yeminleriniz yalandır.
Yalnızlığınıza alışmış olduğunuz yalandır.
“Artık sevmeyeceğim” leriniz yalandır.
“Bir daha asla aşık olmam!” larınız yalandır.
“Geçen seferki son hatamdı!” nız yalandır.
“Bir daha kimse bana bunları yaşatamaz!” larınız yalandır.
Bunları düşündükçe içinizi pişmanlıklar doldurur.
Hem kendinize verdiğiniz onca sözün hepsini teker teker ya da bir anda nasıl da geçersiz kıldığınızı farketmenin
 hem de kendinizi de bunca yalana inandırmanın pişmanlığı sarar her yanınızı.Öte yandan
 fethedilmekten hoşlanmışızdır bir yanımızla da ve yavaş yavaş kendimizi yeni duruma alıştırmaya başlarız. Bazan yavaş bazen hızlı
 ama işte değişmeye başlamışızdır bir şekilde. Değişimin o karşı durulmaz gücü sizi de önüne katıp götürmeye başlamıştır çoktan. Siz ya da O farketmese de.
Alışkanlıklarımızı yavaş yavaş değiştirmeye
 hatta onların bazılarını tümden terketmeye
 sivri yanlarımızı törpülemeye başlar hatta bunlardan hoşlanmaya başladığımızı da farkederiz ama hala itiraflardan korkarız. Hem ona hem de kendimize. Acı vereceğini düşünür ve bunu hissettiklerimizi hala ne kendimize ne de karşımızdakine belli etmemeye çalışırız.
Düşüşlerimizin bazıları bu arada gelmeye başlar.
Kendimizle
 kendimizdeki değişimlerle o kadar meşgul bir durumdayızdır ki karşımızdaki kişinin ne durumda olduğunun
 sabrının taşmaya başladığının
 ilgisizlik ve umarsızlıklara sürüklendiğinin farkına bile varmayız. Geçen zaman içinde yabancılaşmaya ve değişik tavırlar sergilemeye başlamıştır.
Başlangıçta sizi asla kırmayacak gibi görünen kişi sanki o değildir de sizi kırmak için eline geçen her fırsatı kullanan
 komplolar hazırlayan bir insan bulursunuz karşınızda ya da böyle algılarsınız tavırlarını. Onda da geri dönülmez değişimler başlamıştır çoktan ama siz bunları henüz görmeye ama iş işten geçtikten sonra görmeye başlarsınız.
Tam da sizin artık değişimlerinizi ona ve kendinize itiraf edebilecek cesarete sahip olmaya başladığınızda bunlar olmaktadır ama bu noktada son düşüşünüzü yaşarsınız.
O çoktan gitmiştir. Ve siz zırhsız
 kabuksuz
 korunmasız orada öylece kalakalırsınız. Ya kendinize yeni bir kale örmek ya da bir zamanlar bırakıp gittiğiniz
 kalenizin dışındaki o dünyada bir daha
 bir daha….denemeler yapmak zorundasınızdır. Ama her durumda o kötücül kehanetlerinizden bazıları doğru çıkmıştır.
Hayatınız alt üst olmuştur.
Sıfırdan başlamanız
 alışkanlıklarınızı yeniden belirlemeniz gerekmektedir. Hayatınızda bir daha hiçbirşey ona rastlamadan önceki gibi olmayacaktır.