Hoş geldin.
Bir kere geldin artık.
Bir kere girdin o kapıdan.
Hoş geldin ömrüme, hoş geldin hudutlarıma.
Buralar benim hayatım.
Şu çizgiler alnımdaki, benim hayatımın hudutları.
Aslında uzun zamandır bir sürü hudut karakolu dikip, bir sürü asker koymuştum.
İzin vermiyordum topraklarıma girilmesine.
Sen öyle masum ve sade bir ritimle girdin ki,
''Tamam" dedim,
"Buyursun girsin ömrüme..".
Hoş geldin.
Gelir gelmez yağmur yağdı farkındayım.
Allah'ın hikmeti işte.
Elimizde olmaz bazen her şey.
Ya da bahane ederiz işte böyle.
Aslında bulamaz mıydım bir şemsiye?
Bal gibi de bulurdum da, işime gelmedi.
Özlemişim yağmurda ıslanmayı.
İyi de geldi bu serinlik yangınına yüreğimin.
Sen gelmeseydin istemezdim yağmur falan yağsın.
Sen girdin ya o kapıdan içeri, değil yağmur taş yağsa koymaz artık.
Hoş geldin.
Simdi geç otur bakalım şöyle köşesine alnımdaki çizgilerin.
Artık nasıl olduğunu biliyorum, telaş etmiyorum farkındaysan.
Gençliğimde bende bir telaş, her gelen memnun olsun diye yer açardım da,
Her giden bir çizgi daha atar giderdi alnıma.
Şimdi bana kırış kırış gelen alnıma, bir çizgi de sen atacaksın anlaşıldı.
Hoş geldin.
Boş ver adını, gözlerini göster bana.
O çizgiler boşuna olmadı.
Gözlerine baksam anlarım derdini, üzme kendini.
Hoş geldin.
Bil ki bir kere girdin mi o kapıdan, bu hudutlar bırakmaz adamı.
Artık benden biri olur çıkarsın.
Tehlikelidir ama zevklidir benden biri olmak.
Benden olmak, benimle ıslanmak demek.
Eğlenirken zatüre olmayı da göze alabilmek demek.
Ama ağlarsan gecenin bir yarısı,
Kaf Dağı'nda bile olsa kopup gelecek bir omuz demek sorgusuz yaslanılacak.
Hoş geldin ömrüme.
Hoş geldin hudutlarıma.
Hoş geldin yağmuruma.
Hoş geldin hayatıma.
Hoş geldin dünyama.