Canımın yaprakları diyen Kayahan’ı dinliyorum. Aklımdan çıkartmak için seni çok uğraşıyorum , inanılmaz çaba sarf ediyorum ama sanırım ki tenin aklıma geldikçe kokusundaki daveti hatırladıkça zor olacak. Sen mi bana uzaktın yoksa ben mi sana yasak? Aklımda binlerce tilkinin arasında dolaşan garip sorularla hala canımın yaprakları diyorum. Bir günah olduğunu biliyorum hayatımın günahı ama nedense hala yasakların o müthiş heyecan seline kapılıp sana resmen ibadet ediyorum. Canım değilsin hayatım da değilsin bunlar geçici şeyler sen ruhuma işleyen ve benimle birlikte eğer varsa cennete ve ya cehenneme gidecek olan bir parçasın. Küfür kıyamet içerisindeki bu girdapta kendimle baş başa. Kaç zaman oldu görüşmeyeli senin tenine dokunmayalı dudağının sıcaklığını hissetmeyelikır saçlarını öpmeyeli.
Yirmi kez dinledim ve hala dinliyorum “canımın yaprakları” uğulduyor kulaklarımda.
Hafta sonu ne yaptım biliyor musun sürekli gittiğimiz o çay bahçesine gittim tek başıma yol yordam mesken bilmeden kaybolmadan büyük başarı inanılmaz yağmur ve soğukluğa rağmen. İstanbul’un yabancısı olmaya alıştım artık ama lanetler etmekten kendimi alamıyorum. Ne olduysa bu şehirde oldu hala korkuyorum ve hala nefret ediyorum. Yeni evim iki parça eşya ama hiç gözümde değil. Depresyon kelimesi ne kadar moda bu aralar. Güçlü değilim anladımgüçlü görünmek hayatın bana biçmiş olduğu bir rolden ibaret her şey. İçimdeki fırtınanın sebebi sen değilsin ama tuzu biberi oldun. İstediğim ise sadece huzur ve yanımda olduğunu bilmekti. Arayabilirim seni ama binlerce mazeret duymaktan ve bana mecburmuşsun gibi bahane araman bana göre değil. Yıkılmışlığımı kabul etmek ne kadar zor olsa da hala güçlüyüm. İzmir’i özledim Çankaya’nın rutubet kokan sokaklarını körfezin pis ama içime huzur veren kokusunu bin bir kepazelik içindede olsa hala görkemli Alsancak’ı uzaklığı ve kasvetiyle Narlıdere’sini bütün bu özlemişliklerimin arasında sen var ya tuzu biberi oldun özlemlerimin. Bana İstanbul’u sevdirecek tek insandın sen.
Aldandım zannederim ki hayatımda ilk defa. Cümlelerimdeki uyumsuzluk buna ispat olsun sana isyanım hayata değil yanlış anlama. Her mevsim yaşayacağım bir günah olarak kalmanı istemiyorum içimde sen yaşannların tamamını unutama hiç olmazsa saçımın rengini ve ya gözlerimi hatırla ne olur. Cezalandırmak sana göre değil biliyorum yufkadır yüreğin ama neden bu inat neden bu intizar. Gel desen yine yanıp gitmek kavrulmak isterdim günahımla ama kaybolan zamanın hesabını sana sormadıkça ne fayda.
Anlamalıydım bu aşkın tutarsızlığını laf dinlemezliğini bana son kez her zamankinden daha sıkı sarılmandan...
Bana ulaşamadığını anlatan mesajını aldım teknoloji sağ olsun internet cabası. Telefon numaralarımı ve bana ulaşabileceğin ne varsa yazdım yolladım mesajınız gönderilmiştir diye uyarım bile geldi. Nefret ettim klavyenin tıkırtılarından her karakterinden. Canımın yaprakları biliyor musun hala anlamıyorum bu karanlığın sebebini belki de sana yüklenişim ve isyanım bu yüzden. Bu yüzdendir belki bütün sarf ettiğim kelimeler. Seni seviyorum demesi bu kadar basit olsaydı anlamı kalır mıydı bütün yaşannların. Farkındayım ki kafiyeleri bile kuramıyorum şiir değil ki bu.
Yirmi kez dinledim ve hala dinliyorum “canımın yaprakları” uğulduyor kulaklarımda.
Hafta sonu ne yaptım biliyor musun sürekli gittiğimiz o çay bahçesine gittim tek başıma yol yordam mesken bilmeden kaybolmadan büyük başarı inanılmaz yağmur ve soğukluğa rağmen. İstanbul’un yabancısı olmaya alıştım artık ama lanetler etmekten kendimi alamıyorum. Ne olduysa bu şehirde oldu hala korkuyorum ve hala nefret ediyorum. Yeni evim iki parça eşya ama hiç gözümde değil. Depresyon kelimesi ne kadar moda bu aralar. Güçlü değilim anladımgüçlü görünmek hayatın bana biçmiş olduğu bir rolden ibaret her şey. İçimdeki fırtınanın sebebi sen değilsin ama tuzu biberi oldun. İstediğim ise sadece huzur ve yanımda olduğunu bilmekti. Arayabilirim seni ama binlerce mazeret duymaktan ve bana mecburmuşsun gibi bahane araman bana göre değil. Yıkılmışlığımı kabul etmek ne kadar zor olsa da hala güçlüyüm. İzmir’i özledim Çankaya’nın rutubet kokan sokaklarını körfezin pis ama içime huzur veren kokusunu bin bir kepazelik içindede olsa hala görkemli Alsancak’ı uzaklığı ve kasvetiyle Narlıdere’sini bütün bu özlemişliklerimin arasında sen var ya tuzu biberi oldun özlemlerimin. Bana İstanbul’u sevdirecek tek insandın sen.
Mantıksızlıkla cebelleşiyorum duygusal tipik bir kadın olmak istemiyorum yazılan günlüklere ithaf edilen şiirlere hep gülmüşümdür bu zayıflık mı sence. İmla kuralları umurumda değil. Günahlarımın arasında sen de varsın bunu BİL. Özledim bu bir gerçek. İfade edecek kelimeleri bulamıyorum aslında iş muhalefet ve başka bir şey olsaydı örneğin küfür biliyorsun ki belki de çok az kadında bulunan bir ustalıkla nağmeler gibi dökülüverir dudaklarımdan kelimeler.
Basitliğimi bağışla sitem değil bu yazdıklarım sana sanırım özlemi tarif etmekte pek usta değilim yalan değil ama sanırım bir ceza bana bulunan bu lutuf.
Basitliğimi bağışla sitem değil bu yazdıklarım sana sanırım özlemi tarif etmekte pek usta değilim yalan değil ama sanırım bir ceza bana bulunan bu lutuf.
Aldandım zannederim ki hayatımda ilk defa. Cümlelerimdeki uyumsuzluk buna ispat olsun sana isyanım hayata değil yanlış anlama. Her mevsim yaşayacağım bir günah olarak kalmanı istemiyorum içimde sen yaşannların tamamını unutama hiç olmazsa saçımın rengini ve ya gözlerimi hatırla ne olur. Cezalandırmak sana göre değil biliyorum yufkadır yüreğin ama neden bu inat neden bu intizar. Gel desen yine yanıp gitmek kavrulmak isterdim günahımla ama kaybolan zamanın hesabını sana sormadıkça ne fayda.
Anlamalıydım bu aşkın tutarsızlığını laf dinlemezliğini bana son kez her zamankinden daha sıkı sarılmandan...