Bir İstanbul akşamında
Haliç’in yeşil sularına dalıp gitmekti mutluluk
Galata’da bir miktar olta atmak,
balık tutmaktı
ama tuttuğumuz balıkları denize atmaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul kalacaktı senin
En heyecanlı anlarındaki gibi
Boğaz hep deli akacaktı
Samatya’dan süzülecekti güneş kayalıklara
en hüzünlü haliyle gün oradan batacaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul bakacaktı senin
Saçların bir Eminönü dağınıklığında
Kaş çatman Gülhane’den bir sefer hazırlığında
ve en hoyrat rüzgârlarla yüreğin
Karaköy’de dalgalarla rıhtıma çarpacaktı
Yetim yalnızlıklarını sırtlanıp yorgun şehrin
İstinye’den akşamüstü denize salacaktı.
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul olacaktı senin
Emirgan’da bir akşamüstü
Hüzün kısık kirpiklerinden Rumeli’de denize bakacaktı
Gecenin baykuş seslerine karışınca çığlıkları
Kanlıcada sular birden kabaracaktı
Tan yeri ağarırken Üsküdar önlerinde
Uykusuzluk şakaklarında izler bırakacaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul duracaktı senin
Hiç yıkılmamış gibi Topkapı surlarında
oradan Ulubatlıyla salınıp Zeytinburnu’na
bırakıp gitmeyesin diye üstüne surları kapatacaktı
Ayrılıktan prangalar vurup ayaklarına
Seni şehrin Yedikule zindanlarına atacaktı.
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul dalacaktı senin
Zamanın alıp götürdüğü tüm yitiklerle
Eyüp Sultanda bir mezar taşına
“Hüvel baki” yazdıracaktı
Şadırvanda sessiz akan kurnalara dayayıp ağzını
Hem suya seni ,hem seni suya kandıracaktı.
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul donacaktı senin
Piyerloti’den Haliç’e
Oradan süzülüp Kasımpaşa’ya
Biraz efelenip, hem caka satacaktı
Öteden Beşiktaş’a, az da Dolmabahçe’ye varıp
Ahırkapı’dan doğan güneşe selam çakacaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul ağlayacaktı senin
Biraz Topkapı mağrurluğu
Biraz Sultanahmet maviliğinde
Tarih talihinin dizlerine eğildiğinde
Onu omuzlarında tutup ayağa kaldıracaktı
Öpüp alnından bu dünya başkentinin
Gözlerinde ebedi bir İstanbul bırakacaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul kalacaktı.
Haliç’in yeşil sularına dalıp gitmekti mutluluk
Galata’da bir miktar olta atmak,
balık tutmaktı
ama tuttuğumuz balıkları denize atmaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul kalacaktı senin
En heyecanlı anlarındaki gibi
Boğaz hep deli akacaktı
Samatya’dan süzülecekti güneş kayalıklara
en hüzünlü haliyle gün oradan batacaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul bakacaktı senin
Saçların bir Eminönü dağınıklığında
Kaş çatman Gülhane’den bir sefer hazırlığında
ve en hoyrat rüzgârlarla yüreğin
Karaköy’de dalgalarla rıhtıma çarpacaktı
Yetim yalnızlıklarını sırtlanıp yorgun şehrin
İstinye’den akşamüstü denize salacaktı.
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul olacaktı senin
Emirgan’da bir akşamüstü
Hüzün kısık kirpiklerinden Rumeli’de denize bakacaktı
Gecenin baykuş seslerine karışınca çığlıkları
Kanlıcada sular birden kabaracaktı
Tan yeri ağarırken Üsküdar önlerinde
Uykusuzluk şakaklarında izler bırakacaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul duracaktı senin
Hiç yıkılmamış gibi Topkapı surlarında
oradan Ulubatlıyla salınıp Zeytinburnu’na
bırakıp gitmeyesin diye üstüne surları kapatacaktı
Ayrılıktan prangalar vurup ayaklarına
Seni şehrin Yedikule zindanlarına atacaktı.
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul dalacaktı senin
Zamanın alıp götürdüğü tüm yitiklerle
Eyüp Sultanda bir mezar taşına
“Hüvel baki” yazdıracaktı
Şadırvanda sessiz akan kurnalara dayayıp ağzını
Hem suya seni ,hem seni suya kandıracaktı.
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul donacaktı senin
Piyerloti’den Haliç’e
Oradan süzülüp Kasımpaşa’ya
Biraz efelenip, hem caka satacaktı
Öteden Beşiktaş’a, az da Dolmabahçe’ye varıp
Ahırkapı’dan doğan güneşe selam çakacaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul ağlayacaktı senin
Biraz Topkapı mağrurluğu
Biraz Sultanahmet maviliğinde
Tarih talihinin dizlerine eğildiğinde
Onu omuzlarında tutup ayağa kaldıracaktı
Öpüp alnından bu dünya başkentinin
Gözlerinde ebedi bir İstanbul bırakacaktı
Ben sanmıştım ki gözlerin hep İstanbul kalacaktı.