Kalem parmaklarımın arasında eğreti duruyor bugün.
Kulağımda yenilerden bir şarkı hafif bir melankolinin eşliğinde yudum yudum içtim satırlarını.
Her son bitmesi gerektiği için yaşanan bir tercih değildir.
Her tercihin aslında bir son olmadığı gibi.
Varken yok olmak yokluğun soğuk nefesini ensende hissetmek ürkütür insanı.
Korktuğun filmi yorganın altından izlemeye benzer bu..
Gözlerini kapatıp kendi senaryonu yazarken yazılmış olanı izlersin araladığın gözlerinin arasından.
Bitti..
Dediğin gibi; beş harf iki heceydi.
Tek kelimeye sığabiliyordu tüm o yaşanmışlık.
Ayrılığın o arsenik tadındaki acısı boğazını yaktığında diğerleri gibi sıradanlaşacağını keşfetmemiş oluyorsun daha..
Sonra yine tek bir kelimeye sığıyordu olanlar belki bir iki harf fazlası ile..
Alıştık..
Belki de bize öyle geldi.
Gecelerin tüyler ürperten sessizliğinde yârin sesine hasret kalmanın endişesi düştü şakaklarıma.
Güne taze umutlar ile başlayamamanın yorgunluğu omuzlarımda duruyordu..
Tenimde bıraktığın imzanın mirasını saklıyordum hücrelerimde.
Aşk bu ya; sen kokuyordum..
Kadınım..!
Sevdim seni..
Aşkın denklemlerinde kaybolmadan x'ini y'sini düşünmeden geçirdim seni eşitsizliğin diğer tarafına..
Ben seni yoktan var ettim aslında..
Sessizdim..
Gerekmedikçe çıkmadı sesim..
Ne zaman kendimi anlatmam gerekse bugün eğreti duran kalemi aldım parmaklarımın arasına.
İstanbul'un herhangi bir tepesine çıkıp mavisini aldım karşıma..
Dilimle sustuklarımı kalemimle haykırdım pervasızca.
Yazarken takındığım gevezeliğimin satır aralarına serpiştirdim ümitlerimi heyecanlarımı..
Mutluluğun tarifini başlığım ile son cümlem arasında yapabiliyordum mesela..
Zamanın öneminin olmadığı bir mekanda yedi renk dört mevsimi adına ithaf ediyordum..
Yazılanlardan farklıydı elbette yaşananlar..
Zamanın ve mekanın önemi vardı..
Yedi rengi dört mevsimi doldurup bir zarfın içine büyük harflerle yazdım az önce okuduklarını..
BİTTİ..
Hatırlamak istediğim gibi kalmalı diyor iç sesim..
Bırak olduğu gibi kalsın herşey..
İstanbul övünsün içinde barındırdıkları ile..
Mavisi hayranlığını dalgaları ile dile getirsin..
Yedi tepesi bu kez saygıdan ayakta dikilsin..
Endişelenme..
Artık yokum hayatında..
Kadınım diye başlamayacak hiçbir cümlem..
Adamın olduğumu okumayacağım gibi..
İşte bu yüzden şimdi okudukların son sözü olsun yaşadıklarımızın..
Biten bir aşktan çırpınıp uçan son satırlarım olsun okudukların..
Yaşananların yerini doldurmaz demişsin hiçbir dönüş..
Dönmeyeni olalım birbirimizin..
Kadınım..!
İşte bu yüzden gittim ben..
İyi olurum..
Sağ olurum..
Uzak olurum..
Ve bir daha dönmem geri..
Şimdi giderayak dilimde aynı temenni..
Kendine iyi bak ey sevgili..
Kendine iyi bak en sevgili..!
-
İstanbul'un zamanında gün ortası
Bilirsin gidenin belli olmaz rotası
Yokluğunu eskiciye verdiğimden beri
Yalnızlık oldu içimin sancısı..
..
Öylesine yazılmış bir yazı..
Hitabı yok..
Kulağımda yenilerden bir şarkı hafif bir melankolinin eşliğinde yudum yudum içtim satırlarını.
Her son bitmesi gerektiği için yaşanan bir tercih değildir.
Her tercihin aslında bir son olmadığı gibi.
Varken yok olmak yokluğun soğuk nefesini ensende hissetmek ürkütür insanı.
Korktuğun filmi yorganın altından izlemeye benzer bu..
Gözlerini kapatıp kendi senaryonu yazarken yazılmış olanı izlersin araladığın gözlerinin arasından.
Bitti..
Dediğin gibi; beş harf iki heceydi.
Tek kelimeye sığabiliyordu tüm o yaşanmışlık.
Ayrılığın o arsenik tadındaki acısı boğazını yaktığında diğerleri gibi sıradanlaşacağını keşfetmemiş oluyorsun daha..
Sonra yine tek bir kelimeye sığıyordu olanlar belki bir iki harf fazlası ile..
Alıştık..
Belki de bize öyle geldi.
Gecelerin tüyler ürperten sessizliğinde yârin sesine hasret kalmanın endişesi düştü şakaklarıma.
Güne taze umutlar ile başlayamamanın yorgunluğu omuzlarımda duruyordu..
Tenimde bıraktığın imzanın mirasını saklıyordum hücrelerimde.
Aşk bu ya; sen kokuyordum..
Kadınım..!
Sevdim seni..
Aşkın denklemlerinde kaybolmadan x'ini y'sini düşünmeden geçirdim seni eşitsizliğin diğer tarafına..
Ben seni yoktan var ettim aslında..
Sessizdim..
Gerekmedikçe çıkmadı sesim..
Ne zaman kendimi anlatmam gerekse bugün eğreti duran kalemi aldım parmaklarımın arasına.
İstanbul'un herhangi bir tepesine çıkıp mavisini aldım karşıma..
Dilimle sustuklarımı kalemimle haykırdım pervasızca.
Yazarken takındığım gevezeliğimin satır aralarına serpiştirdim ümitlerimi heyecanlarımı..
Mutluluğun tarifini başlığım ile son cümlem arasında yapabiliyordum mesela..
Zamanın öneminin olmadığı bir mekanda yedi renk dört mevsimi adına ithaf ediyordum..
Yazılanlardan farklıydı elbette yaşananlar..
Zamanın ve mekanın önemi vardı..
Yedi rengi dört mevsimi doldurup bir zarfın içine büyük harflerle yazdım az önce okuduklarını..
BİTTİ..
Hatırlamak istediğim gibi kalmalı diyor iç sesim..
Bırak olduğu gibi kalsın herşey..
İstanbul övünsün içinde barındırdıkları ile..
Mavisi hayranlığını dalgaları ile dile getirsin..
Yedi tepesi bu kez saygıdan ayakta dikilsin..
Endişelenme..
Artık yokum hayatında..
Kadınım diye başlamayacak hiçbir cümlem..
Adamın olduğumu okumayacağım gibi..
İşte bu yüzden şimdi okudukların son sözü olsun yaşadıklarımızın..
Biten bir aşktan çırpınıp uçan son satırlarım olsun okudukların..
Yaşananların yerini doldurmaz demişsin hiçbir dönüş..
Dönmeyeni olalım birbirimizin..
Kadınım..!
İşte bu yüzden gittim ben..
İyi olurum..
Sağ olurum..
Uzak olurum..
Ve bir daha dönmem geri..
Şimdi giderayak dilimde aynı temenni..
Kendine iyi bak ey sevgili..
Kendine iyi bak en sevgili..!
-
İstanbul'un zamanında gün ortası
Bilirsin gidenin belli olmaz rotası
Yokluğunu eskiciye verdiğimden beri
Yalnızlık oldu içimin sancısı..
..
Öylesine yazılmış bir yazı..
Hitabı yok..