Yüreğimin sağ alt köşesine yerleştirdiğim adının baş harfini mutluluğa boyadım. Üstüm başım umut, ellerimde küçük bir fırça yüreğimin nehirlerini akıttım susuzluğuna. Kah sen iç diye kah sevdiklerine içir diye. Sonra seni yazdım harf harf. Oysa ben yürek dokumacılığını bilmezdim. Sadece annemin gençliğinde dokuduğu halı motiflerini görmüştüm çocuk halimle. Şimdi sen mürekkep oldun ben ise yolunu arayan suya ark'lar bulan bir yolcuyum.Yolcu diyorum ama ben vagonlara kaçan bir cümleydim senden önce.Sonra bir gece yıldızlarla süslenmiş halde hediye edildin yüreğime.Sen Cennetten bana sunulmuş bir avuç dua. Onca günahıma rağmen verilmiş bu hediye ile şükre durdu yüzüm.Seninle filizlendim, seninle büyüdüm ve seninle gülümsedim..
İlkokulda öğle paydoslarında okul bahçesinin en kuytu yerinde annemin naylon poşete sardığı iki dilim yağlı yemeğin bereketi gibi sevdim seni. Önce yüreğine koydum kendimi sonra da gözlerinin kahvesinde buldum içimde kayıp çocuğu. Sonra içimdeki çocuğu susturduktan sonra yeni göç yolları keşfettim.Cam kenarı özlemlerin üzüm bahçeleriyle bütünleştiği yolculuktu. Bu yolculukta her durak, her yol gökyüzündeki bulutlarını keşfetmekti.
Seni yaşarken yeni sözler buldum dudak kenarlarında keşfedilmemiş.Çocukluğunun geçtiği sokak aralarına sesini aradım durdum.Siyah önlüklü bir kız çocuğunu sordum okuldan çıkanlara. Gördüğüm her kahve gözde gözlerinin ışıltısını aradım ama bulamadım. Ta ki bir deniz kenarında elinde rengarenk balonların peşinde koşarken buldum yüreğini.Ve bulunca seni kök saldım köklerine. Ayak izine yüreğimi resmedip bir söz bıraktım gözlerine;
O söz ki; acılarını bastıracak üzerindeki siyah hakimiyetini sona erdirecek kadar güçlü ve bi o kadar anlamlı olmalıydı..
" Pastel boyalı düşlerim sorguda iken al götür beni buralardan. Ölümün öldüğü bir kentin geçmişi yaralı sokaklarından kurtar beni.Çocukluğumda hile yaparak kazandığım bilyeleri bağışlarken sen bana kağıttan gemiler yapmayı öğret. Sonra da gözlerinin kahve renginden binlerce uçurtma.
Gözyaşındaki tuzla guslederken taze yaralarımı, sen bir şarkıyı fısılda kulaklarıma. Eteklerine doldurduğun bayramlık sevinçleri arife sabahı olmadan yetiştir yetim yanıma ve güçsüz kollarıma yüreğini giydirip bir baharı çiz gözlerimin en beyaz bulutuna."
İlkokulda öğle paydoslarında okul bahçesinin en kuytu yerinde annemin naylon poşete sardığı iki dilim yağlı yemeğin bereketi gibi sevdim seni. Önce yüreğine koydum kendimi sonra da gözlerinin kahvesinde buldum içimde kayıp çocuğu. Sonra içimdeki çocuğu susturduktan sonra yeni göç yolları keşfettim.Cam kenarı özlemlerin üzüm bahçeleriyle bütünleştiği yolculuktu. Bu yolculukta her durak, her yol gökyüzündeki bulutlarını keşfetmekti.
Seni yaşarken yeni sözler buldum dudak kenarlarında keşfedilmemiş.Çocukluğunun geçtiği sokak aralarına sesini aradım durdum.Siyah önlüklü bir kız çocuğunu sordum okuldan çıkanlara. Gördüğüm her kahve gözde gözlerinin ışıltısını aradım ama bulamadım. Ta ki bir deniz kenarında elinde rengarenk balonların peşinde koşarken buldum yüreğini.Ve bulunca seni kök saldım köklerine. Ayak izine yüreğimi resmedip bir söz bıraktım gözlerine;
O söz ki; acılarını bastıracak üzerindeki siyah hakimiyetini sona erdirecek kadar güçlü ve bi o kadar anlamlı olmalıydı..
" Pastel boyalı düşlerim sorguda iken al götür beni buralardan. Ölümün öldüğü bir kentin geçmişi yaralı sokaklarından kurtar beni.Çocukluğumda hile yaparak kazandığım bilyeleri bağışlarken sen bana kağıttan gemiler yapmayı öğret. Sonra da gözlerinin kahve renginden binlerce uçurtma.
Gözyaşındaki tuzla guslederken taze yaralarımı, sen bir şarkıyı fısılda kulaklarıma. Eteklerine doldurduğun bayramlık sevinçleri arife sabahı olmadan yetiştir yetim yanıma ve güçsüz kollarıma yüreğini giydirip bir baharı çiz gözlerimin en beyaz bulutuna."
2009
İsmail Sarıgene
İsmail Sarıgene