[SIZE="3"]
Eh be İstanbul!
Hata mıydı seni bu hayatta örnek almak
Kimi mecnun dedi, kimi Leyla
Ama hangi âşık kaldı ki senin aşkına karşılık hayatta
Görüyorsun ya bir sevda büyüttüm denizlerinde
Beyoğlu’nda minik bir iğne topuzu kadar
Koca bir ömrü ararken kentin limanlarında
Bir çift göz çıkartı aklımı şu köşe başında
Seni özlüyorum…
Seni istiyorum…
Seni arıyorum…
Heybende yedi renk, her biri başka ahenk
Omuzun da yedi tepen
Oysa sen İstanbul sun
Yedi cihan da paylaşılmayan güzel kadın
Görmediğim başka bir şey var sokaklarında,
Üstünde taşıdığın insanlarda
Soluduğum, kokladığım havanda
En sade, en gösterişsiz, en kedersiz yolun hangisi
Her bir kaldırım taşına lanet kusulmuş
Ah, kazanına düşmüşsün İstanbul’um
Daha dün sen benim ana dolumdun,
Bu günse Avrupalı süslü püslü kız çocuğu İstanbul’um
Mutluluğa hep geç kaldık caddelerinde
Öyle bir dilimine denk geldin ki saatlerin
Hep ayrılığa vurdular ya da ışıkları kararttılar
Zaman bile düşman boğazlarına
Bademciğini sökmüşler İstanbul’um
Bilir misin Çanakkale den akan gözyaşlarıyla dolduğunu sularının?
Surlarında sessizce yatan kaç nüfus’un olduğunu
Üstünde yetmiş iki, altında kaç millet var kim bilir
Taşın toprağın acıyla dolu İstanbul
Eh be İstanbul…
Yaşlandık artık ikimizde
Oysa çoktan kefenlediler yüreğimizi
İkimizde mezarı başında dikili taşız sadece
Yedi tepende kader ağlıyor şimdi
Kalbinde ben
Mehmet AY
[/SIZE]Hata mıydı seni bu hayatta örnek almak
Kimi mecnun dedi, kimi Leyla
Ama hangi âşık kaldı ki senin aşkına karşılık hayatta
Görüyorsun ya bir sevda büyüttüm denizlerinde
Beyoğlu’nda minik bir iğne topuzu kadar
Koca bir ömrü ararken kentin limanlarında
Bir çift göz çıkartı aklımı şu köşe başında
Seni özlüyorum…
Seni istiyorum…
Seni arıyorum…
Heybende yedi renk, her biri başka ahenk
Omuzun da yedi tepen
Oysa sen İstanbul sun
Yedi cihan da paylaşılmayan güzel kadın
Görmediğim başka bir şey var sokaklarında,
Üstünde taşıdığın insanlarda
Soluduğum, kokladığım havanda
En sade, en gösterişsiz, en kedersiz yolun hangisi
Her bir kaldırım taşına lanet kusulmuş
Ah, kazanına düşmüşsün İstanbul’um
Daha dün sen benim ana dolumdun,
Bu günse Avrupalı süslü püslü kız çocuğu İstanbul’um
Mutluluğa hep geç kaldık caddelerinde
Öyle bir dilimine denk geldin ki saatlerin
Hep ayrılığa vurdular ya da ışıkları kararttılar
Zaman bile düşman boğazlarına
Bademciğini sökmüşler İstanbul’um
Bilir misin Çanakkale den akan gözyaşlarıyla dolduğunu sularının?
Surlarında sessizce yatan kaç nüfus’un olduğunu
Üstünde yetmiş iki, altında kaç millet var kim bilir
Taşın toprağın acıyla dolu İstanbul
Eh be İstanbul…
Yaşlandık artık ikimizde
Oysa çoktan kefenlediler yüreğimizi
İkimizde mezarı başında dikili taşız sadece
Yedi tepende kader ağlıyor şimdi
Kalbinde ben
Mehmet AY