Beklerken Savrulan Zaman Kırıntıları
Her gece seni bekliyorum. Beklediğim zamanlar büyüyor, kocaman fikirler yumağı oluyor. Gelip tam göğsümün ortasında duruyor. Beklemek ağır işçiliktir. Kim ki bekler, ölümden daha zor bir sona doğru yürüyor sanır kendini.
Beklerken Savrulan Zaman Kırıntıları
Akrep ve yelkovanın seninle inatlaştığını hissedersin beklerken. Düşman olursun güne, geceye. Ben ne zaman seni beklesem bu şehirde; nefretim artar. Şiddetli kalp çarpıntılarından yığılıp kalmamak için, tutulurum her ayağa kalktığımda. Beklemek, bir ömrü rendelemek demektir. Sevgini sınarsın her geçen dakikayla birlikte. Cinnete çeyrek kala yakalarsın ruhunu, beklemek, hiçbir okulun veremediği büyük bir tekamüldür insana.
Seni beklerken, midem acır, büzülür hatta. Gözyaşlarımdan daha hızlı akar içime hasretim. Kendimi oyalamak için ne varsa saldırırım. Bir kitap açarım, özellikle en heyecanlı yerinde bıraktığımı, aynı sayfayı onlarca defa takip eder gözlerim. Aklım sende, ruhum seni beklerken kapının önünde, anlayamam.
Zaman, aynı aralıklara sahip olamaz bana sorarsanız. Dostlarla masa başında keyifli sohbetler ederken, hızla akıp giden o zaman; seni beklerken nasıl bu kadar uzun sürebilir? Kalleş bu zaman, kalleş! Hep ihtiyacım olduğunda yok oluyor ortadan. En çok da seni beklerken; geçmek bilmiyor şu saatler.
Sevgilim, bu gece zamanla kavga ediyoruz yine, gel ayır bizi. Bu beklemeler korkutuyor beni, hiç çalınmazsa kapım, bir daha hiç göremezsem gülen gözlerini? Çok uzun gecelerim oldu benim daha önce ama en çok seni beklerken bitmez gibi geliyor bu koca karanlık.
Sen gelmeyince, bedenim parçalanıyor. Sensiz geçen her saat, bir yanımı alıp götürüyor. Hiç oluyorum sonunda, sonsuzlukta asılı kalıyorum.
Şu beklemek yok mu? İlk kim bulmuşsa insanlığa ait bu zulmü, lanet ediyorum. Eski bir şarkı geliyor aklıma. “ Seni beklerken duydum annemden, saklarmış veda mektubunu benden, evlenmişsin şimdi bir esmerle!” Ne zaman beklemeye başlasam seni, sonunda annem elime bir mektup tutuşturacak sanki…
Her gece seni bekliyorum. Kavgam hiç bitmeyecek zamanla. Geldiğinde su gibi akıp geçen saatler, bana düşman olmalı. Yokluğunun savurduğu yalnızlığım, tırmalarken kalbimi, uykusuzluğu dost edip kendine, ömrümü çürüten şu zaman; ben istiyor acaba? Uzaktan bakıp halime, için için gülüyor mu? Gel sevgili, gel güldürme bana saatleri.
Her bittiğinde tekrar başlayan yeni gün, bana bir eziyet daha sunuyor. Sen yoksan, eksik kalan yanım dolmuyor. Gelmelisin ve tükenmeli bu ezeli kavga. Yol bitti, gece bitti, sesim, nefesim bitti. En bitmiş halimle karşısında duruyorum zamanın, savaşta yara almış askerler gibi, dimdik ve onurluyum. İnancım var, biliyorum geleceksin!
Belki de doğrusunu üstat Tanpınar söylemiştir: Ne yapar ne eder, gidip de gelemeyenler, beyhude bekleyenler! Biz ayın çıplak arsasında savrulan zaman kırıntıları. Nerden bilelim bunları?
Her gece seni bekliyorum. Beklediğim zamanlar büyüyor, kocaman fikirler yumağı oluyor. Gelip tam göğsümün ortasında duruyor. Beklemek ağır işçiliktir. Kim ki bekler, ölümden daha zor bir sona doğru yürüyor sanır kendini.
Beklerken Savrulan Zaman Kırıntıları
Akrep ve yelkovanın seninle inatlaştığını hissedersin beklerken. Düşman olursun güne, geceye. Ben ne zaman seni beklesem bu şehirde; nefretim artar. Şiddetli kalp çarpıntılarından yığılıp kalmamak için, tutulurum her ayağa kalktığımda. Beklemek, bir ömrü rendelemek demektir. Sevgini sınarsın her geçen dakikayla birlikte. Cinnete çeyrek kala yakalarsın ruhunu, beklemek, hiçbir okulun veremediği büyük bir tekamüldür insana.
Seni beklerken, midem acır, büzülür hatta. Gözyaşlarımdan daha hızlı akar içime hasretim. Kendimi oyalamak için ne varsa saldırırım. Bir kitap açarım, özellikle en heyecanlı yerinde bıraktığımı, aynı sayfayı onlarca defa takip eder gözlerim. Aklım sende, ruhum seni beklerken kapının önünde, anlayamam.
Zaman, aynı aralıklara sahip olamaz bana sorarsanız. Dostlarla masa başında keyifli sohbetler ederken, hızla akıp giden o zaman; seni beklerken nasıl bu kadar uzun sürebilir? Kalleş bu zaman, kalleş! Hep ihtiyacım olduğunda yok oluyor ortadan. En çok da seni beklerken; geçmek bilmiyor şu saatler.
Sevgilim, bu gece zamanla kavga ediyoruz yine, gel ayır bizi. Bu beklemeler korkutuyor beni, hiç çalınmazsa kapım, bir daha hiç göremezsem gülen gözlerini? Çok uzun gecelerim oldu benim daha önce ama en çok seni beklerken bitmez gibi geliyor bu koca karanlık.
Sen gelmeyince, bedenim parçalanıyor. Sensiz geçen her saat, bir yanımı alıp götürüyor. Hiç oluyorum sonunda, sonsuzlukta asılı kalıyorum.
Şu beklemek yok mu? İlk kim bulmuşsa insanlığa ait bu zulmü, lanet ediyorum. Eski bir şarkı geliyor aklıma. “ Seni beklerken duydum annemden, saklarmış veda mektubunu benden, evlenmişsin şimdi bir esmerle!” Ne zaman beklemeye başlasam seni, sonunda annem elime bir mektup tutuşturacak sanki…
Her gece seni bekliyorum. Kavgam hiç bitmeyecek zamanla. Geldiğinde su gibi akıp geçen saatler, bana düşman olmalı. Yokluğunun savurduğu yalnızlığım, tırmalarken kalbimi, uykusuzluğu dost edip kendine, ömrümü çürüten şu zaman; ben istiyor acaba? Uzaktan bakıp halime, için için gülüyor mu? Gel sevgili, gel güldürme bana saatleri.
Her bittiğinde tekrar başlayan yeni gün, bana bir eziyet daha sunuyor. Sen yoksan, eksik kalan yanım dolmuyor. Gelmelisin ve tükenmeli bu ezeli kavga. Yol bitti, gece bitti, sesim, nefesim bitti. En bitmiş halimle karşısında duruyorum zamanın, savaşta yara almış askerler gibi, dimdik ve onurluyum. İnancım var, biliyorum geleceksin!
Belki de doğrusunu üstat Tanpınar söylemiştir: Ne yapar ne eder, gidip de gelemeyenler, beyhude bekleyenler! Biz ayın çıplak arsasında savrulan zaman kırıntıları. Nerden bilelim bunları?