pansiyonların boş uğultusunda şişman bir adamın horlaması kadar rahatsızlık vericiyim. İçimde akrebi yelkovana vuruşturan bir intikamın ateşi var. neye ve kime. kime neyi neden çalmış esirgeyen. bağışla şimdi susuz sathımda elime vurdum satırı. kesilen cümlelerde her kelime bin bir feryat işaretidir şimdi.
nokta süsünde ölümdeyim. benim nefesim kokmaz öyle her hüzünde. gözlerimde bin çerağ beslerken gece yalanı didikleyen ateş olur parmaklarım. kes beni intikamın ateşince öcüm zilletin karnına üç zafer işaretidir. beynime kelam esirgeyenin ismiyledir.
bu toprağa hüzün çorak bir çöl ikindisinde iner. başı sarılı göçmen kızların alnına inen kakülleri kadar rüzgara dayanıklıdır. yoğurtlu ekmeğine toprak bulanmış çocuğun dudağına götürdüğü lokma kadar da lezzetlidir. kutsaldır. ziyaretgâhların son bekçileri kadar bilendir yatanı.
yakışandır. çöl gecelerinde mehtabı seyreden mecnunlar yoğururken zamanı yüreklerinde kalbine vebal değmesin diye gözünü yıldızlardan uzak tutmak için elini ateşe atmak kadar sadıkçadır gönül haznesinde sakladığına. hüzün burada adamcadır. kehribar tesbihin ellerde sayıklaması kadar seslicedir. bir mutki tütününden sarılmış sigaranın genzi yakan ciğeri yankılatan dumanı kadar da eftaldir çayla birlikte.
erkence iner. mapushane tasvirli üç tarafı dağlarla çevrili rasathane peydahlı rüzgârlığa. iner yakar da geçer. kavruk göğüslü bağrı yanık çiftçilerin üstünden geçip bir çobanın kavalına konuk olur akşam eve dönüş yolunda. kendini bir aşığın yakasına iliştirir. dudaklarından akar gözlerinden süzülen yaş kadar sıcaktır.
koca denizleri engin düşlerde boğanın rüyasına adamışlığı var şehrin kara sokaklarında. siyah gölgeleri nefti renklere boyayan ikindi sonrasında erguvanları besleyen karanfil çıkmazlarında yükseleni bir gök kadar sarih mefül düşlere adar kendini.
ey hüzün; bağrımızı açtık düğmelerimizin her biri bize taktığın nişan kadar yapışıktır kalbimize. sana silahsız atıldık ekmeksiz susuz sigarasız uykusuz. bize katmerleşmiş acıların sitemiyle yüklenme. sol tarafımız harabe kentlerin inşa’sına çoktan başlamışken. yeni kentler kurmaya adamışken sahih bir aşk için rüyamızdan yakala bizi. ve bizi en mümtaz nöbetlerde bir barışın güvercini kadar sal göklere.
yasak bir şarkının ilk cümlesinde bizi esir eden halin kaç yangının yalvarmasıdır öyle. bakışın ezelden kazılı olan bir özlemin sembolüyken dikkatle kesil boynumuzdan ve karın boşluğumuzdan kalbimize doğru baskını yapan eşkıya kıl eşkalsiz anlarımızda.
kırık bir aynadan süzülen ışık demetinin içimize doğurduğu burukluğu pencere önünde bekleşen aşığa sun. çobanın eve dönüş seferinde çaldığı kavalın en tiz notasında deş yaralarımızı. çiftçinin alın teri kadar emekle katıl yanı başımıza. biz sana uzaklardan derdiğimiz aşklarımızı katalım emeğimizi özlemimizi beklentimizi ezikliğimizi yenilgilerimizi ekleyelim.
ey hüzün; deşilmiş sadrımıza iki tutam tuz kadar gereklisin. daha derinlere batır kökünü. saçımızın limonundan ekşitme yüzünü. deştiğin gecelerde yanı başımıza dik kendini. demleyelim zamanı. bir başına çekilmeyen acılarda en acıtan yanımıza iliştir gülmeni. sana müstahak acılarımızla geldiğimiz vakit kapında bekletme sahte gülüşlerimizi. bil ki en acıtan sözlerimizin tesiri kalbimizin en kanlı yerinden dillenmiştir.
nokta süsünde ölümdeyim. benim nefesim kokmaz öyle her hüzünde. gözlerimde bin çerağ beslerken gece yalanı didikleyen ateş olur parmaklarım. kes beni intikamın ateşince öcüm zilletin karnına üç zafer işaretidir. beynime kelam esirgeyenin ismiyledir.
bu toprağa hüzün çorak bir çöl ikindisinde iner. başı sarılı göçmen kızların alnına inen kakülleri kadar rüzgara dayanıklıdır. yoğurtlu ekmeğine toprak bulanmış çocuğun dudağına götürdüğü lokma kadar da lezzetlidir. kutsaldır. ziyaretgâhların son bekçileri kadar bilendir yatanı.
yakışandır. çöl gecelerinde mehtabı seyreden mecnunlar yoğururken zamanı yüreklerinde kalbine vebal değmesin diye gözünü yıldızlardan uzak tutmak için elini ateşe atmak kadar sadıkçadır gönül haznesinde sakladığına. hüzün burada adamcadır. kehribar tesbihin ellerde sayıklaması kadar seslicedir. bir mutki tütününden sarılmış sigaranın genzi yakan ciğeri yankılatan dumanı kadar da eftaldir çayla birlikte.
erkence iner. mapushane tasvirli üç tarafı dağlarla çevrili rasathane peydahlı rüzgârlığa. iner yakar da geçer. kavruk göğüslü bağrı yanık çiftçilerin üstünden geçip bir çobanın kavalına konuk olur akşam eve dönüş yolunda. kendini bir aşığın yakasına iliştirir. dudaklarından akar gözlerinden süzülen yaş kadar sıcaktır.
koca denizleri engin düşlerde boğanın rüyasına adamışlığı var şehrin kara sokaklarında. siyah gölgeleri nefti renklere boyayan ikindi sonrasında erguvanları besleyen karanfil çıkmazlarında yükseleni bir gök kadar sarih mefül düşlere adar kendini.
ey hüzün; bağrımızı açtık düğmelerimizin her biri bize taktığın nişan kadar yapışıktır kalbimize. sana silahsız atıldık ekmeksiz susuz sigarasız uykusuz. bize katmerleşmiş acıların sitemiyle yüklenme. sol tarafımız harabe kentlerin inşa’sına çoktan başlamışken. yeni kentler kurmaya adamışken sahih bir aşk için rüyamızdan yakala bizi. ve bizi en mümtaz nöbetlerde bir barışın güvercini kadar sal göklere.
yasak bir şarkının ilk cümlesinde bizi esir eden halin kaç yangının yalvarmasıdır öyle. bakışın ezelden kazılı olan bir özlemin sembolüyken dikkatle kesil boynumuzdan ve karın boşluğumuzdan kalbimize doğru baskını yapan eşkıya kıl eşkalsiz anlarımızda.
kırık bir aynadan süzülen ışık demetinin içimize doğurduğu burukluğu pencere önünde bekleşen aşığa sun. çobanın eve dönüş seferinde çaldığı kavalın en tiz notasında deş yaralarımızı. çiftçinin alın teri kadar emekle katıl yanı başımıza. biz sana uzaklardan derdiğimiz aşklarımızı katalım emeğimizi özlemimizi beklentimizi ezikliğimizi yenilgilerimizi ekleyelim.
ey hüzün; deşilmiş sadrımıza iki tutam tuz kadar gereklisin. daha derinlere batır kökünü. saçımızın limonundan ekşitme yüzünü. deştiğin gecelerde yanı başımıza dik kendini. demleyelim zamanı. bir başına çekilmeyen acılarda en acıtan yanımıza iliştir gülmeni. sana müstahak acılarımızla geldiğimiz vakit kapında bekletme sahte gülüşlerimizi. bil ki en acıtan sözlerimizin tesiri kalbimizin en kanlı yerinden dillenmiştir.