Geçmiş...
-Benden geçemeyen di’li zamanlarıma ve O’ndan geçemediğime-
Geçmişi getirip geleceğimle takas edemiyorum. Gidişinin mürekkebine batırıp diviti, alnıma yazıyorum seni falçatayla.
Arkamı dönüp gitmek için tufan gerekliydi. Oysa nicedir yaprak bile kımıldamıyor ruhumda.
Veda ederken, sarılmaya niyetlendiğinde, olanca gücümle itmiştim seni de, şimdi yüreğimin güneşsizliğinde sevinleyemiyorum bile.
Sensizliğe aşina olmuş rutubetli gözlerime yokluğunun karasından sürme çektim. Onun sebebi olsa gerek bu hayatımın zindan masalı.
Ben senin avuçlarına göz kuşağı yaşlarımı bıraktım. Bak, gözyaşı tek renk değil işte. Baktığın da gördüğünden ibaret değil sadece.
Ben aşkı satılığa çıkardım, kendim de kalıp öldüm.
Ben ölümü kalıplara sığdırdım sevgili…
Hayatıma bir el işaretiyle aşkı ısmarladım. Şekersiz ve demli geldi. Ben çayı içtiğim gibi istemedim ki sevgiyi. Damağımdaki burukluk yüzüme yansıyor artık. Kararsız ve kederliydi vesikam. Kaşlarıma çatıyorum hırsımla. Üstümü başımı yırtıyorum umarsızca. Görmüyor kimse beni. Çeviriyorum yollarından insanları, kendime aldırmıyorlar…
Güller büyütüyorum içimin arka bahçesinde. Alın terimle suluyorum, serpiliyorlar. Tökezleyip üstüne düşüyorum emeğimin. Ezilen günlerim oluyor, dikenleri kalbime batıyor. Korkuyorum çiçeklerin açmasından artık. Kalbim acıdan seyriyor sol yanımda. Hayatla bağlarım kör düğüm olmuş. Poz veriyorum acılarıma. Sebep arıyorum yaşamaya dair, her taşın altına bakıyorum, bulamıyorum. Nerede yitti, bu ömrümü çalan, benliğimi alan çünkü?
Süt dişlerim var ceplerimde. Perilerin uğramayalı epey zaman almış. Çocukluğumda kaybolmuş gerçeklerim. Aşkımın izolasyonunda, difüzyona sürgüne gönderilmiş hislerim. Acılarıma yardım ve yataklık yapıyorum. Her gün ölüm cezasına çarptırıyorum kendimi. Taammüden beni öldürmekten yargılanıyorum, hücrelerimde ölü çocuklar doğuruyorum her güne. Gününü doldurmamış, gün ışığı görmemiş, premetüre sevinçlerim var.
Hadi iyi çek; bu bir kaybın vesikası, bir daha girmez gösterime!
-Benden geçemeyen di’li zamanlarıma ve O’ndan geçemediğime-
Geçmişi getirip geleceğimle takas edemiyorum. Gidişinin mürekkebine batırıp diviti, alnıma yazıyorum seni falçatayla.
Arkamı dönüp gitmek için tufan gerekliydi. Oysa nicedir yaprak bile kımıldamıyor ruhumda.
Veda ederken, sarılmaya niyetlendiğinde, olanca gücümle itmiştim seni de, şimdi yüreğimin güneşsizliğinde sevinleyemiyorum bile.
Sensizliğe aşina olmuş rutubetli gözlerime yokluğunun karasından sürme çektim. Onun sebebi olsa gerek bu hayatımın zindan masalı.
Ben senin avuçlarına göz kuşağı yaşlarımı bıraktım. Bak, gözyaşı tek renk değil işte. Baktığın da gördüğünden ibaret değil sadece.
Ben aşkı satılığa çıkardım, kendim de kalıp öldüm.
Ben ölümü kalıplara sığdırdım sevgili…
Hayatıma bir el işaretiyle aşkı ısmarladım. Şekersiz ve demli geldi. Ben çayı içtiğim gibi istemedim ki sevgiyi. Damağımdaki burukluk yüzüme yansıyor artık. Kararsız ve kederliydi vesikam. Kaşlarıma çatıyorum hırsımla. Üstümü başımı yırtıyorum umarsızca. Görmüyor kimse beni. Çeviriyorum yollarından insanları, kendime aldırmıyorlar…
Güller büyütüyorum içimin arka bahçesinde. Alın terimle suluyorum, serpiliyorlar. Tökezleyip üstüne düşüyorum emeğimin. Ezilen günlerim oluyor, dikenleri kalbime batıyor. Korkuyorum çiçeklerin açmasından artık. Kalbim acıdan seyriyor sol yanımda. Hayatla bağlarım kör düğüm olmuş. Poz veriyorum acılarıma. Sebep arıyorum yaşamaya dair, her taşın altına bakıyorum, bulamıyorum. Nerede yitti, bu ömrümü çalan, benliğimi alan çünkü?
Süt dişlerim var ceplerimde. Perilerin uğramayalı epey zaman almış. Çocukluğumda kaybolmuş gerçeklerim. Aşkımın izolasyonunda, difüzyona sürgüne gönderilmiş hislerim. Acılarıma yardım ve yataklık yapıyorum. Her gün ölüm cezasına çarptırıyorum kendimi. Taammüden beni öldürmekten yargılanıyorum, hücrelerimde ölü çocuklar doğuruyorum her güne. Gününü doldurmamış, gün ışığı görmemiş, premetüre sevinçlerim var.
Hadi iyi çek; bu bir kaybın vesikası, bir daha girmez gösterime!